3 Haziran 2012 Pazar

37


Bir de kavgacılar var başımda, onlardan bahsetmesem olmaz. Fiziksel şiddete meyledenlerden bahsetmiyorum, öylelerini aramızda barındırmayız zaten; ancak kavga sadece fiziksel olmuyor. Masada kesilen ekmekten en ince dilimin kendisine düşmesinden en taşlı tarlanın kendisine verildiğine kadar hayatta kendisine yapılan her türlü 'haksızlık' ile çatışan, bunun için kalp kırmaktan çekinmeyenler, aslında Roninlerden bile daha büyük bir sorun oluşturuyorlar. Roninleri bir gruba dâhil etmenin mümkün olabileceğine dair belli belirsiz bir ümidimiz var, hiçbir gruba dâhil olmayıp serkeşlik de etseler kötülükleri 'kötü örnek teşkil etmekle' sınırlı kalıyor. Oysa hak savaşçıları bütün hayatımızı bir kavgaymış gibi geçirmemize neden oluyor - üstelik değişme ihtimalleri de sıfıra yakın. Kendilerini 'haklı' ve 'hak sahibi' görüyorlar, o yüzden geri adam atmaları için bir sebep yok. Üstelik toplu kararlar alınması gerektiğinde uyumlu davrandıkları ve konsensüsü bozmadıkları için, çıkardıkları ikincil sorunlardan neredeyse sadece benim (ve mağdurlarının) haberi oluyor.

Bu hak savaşçılarını aynı gruba koyup izole etmek nispeten kolay bir çözüm olurdu, ama hepsi farklı tartışma gruplarına dağılmış durumdalar. O yüzden onlarla başa çıkmakta zorlandığımı itiraf etmeliyim, yaşlı teyzeler gibi “haklısınız” deyip geçmek mümkün olmuyor çünkü “haklısınız” lafı onları daha da cesaretlendiriyor. Onlarla didişmek, tartışmak, atışmak, sinir harbine girmek de mümkün değil çünkü bu konuda bizden daha ustalar, daha sabırlılar ve daha donanımlılar. Onları yok sayamıyoruz, çünkü her bir bireye ihtiyacımız var ve yok sayma lüksümüz yok; dahası onları yok sayarsak bir temel sorunu çözmüş olmuyoruz. Geriye ipleri, dizginleri onların eline verip kurtulmak kalıyor; neticede bu kadar ‘hak aşığı’ kişilerin sizin de hakkınızı gözeteceğini umuyorsunuz. Ama hayır, sorumluluk asla almıyorlar, yakınma ve kavga çıkarma fırsatını kolay kolay ellerinden bırakmıyorlar. İşte bu çözümsüz insani sorunlar her gün bana geliyor. Ben de kesin ve kökten çözümler bulma konusunda elim kolum bağlı olduğundan o anki durum için bir ‘racon kesiyorum’. Hak savaşçıları bazen galip, bazen mağlup oluyorlar bu kavgalarda; ama bana nedense itiraz etmiyorlar, otoritemi sorgulamıyorlar.

Aslında neden sorgulamadıklarını biliyorum, yalan söylemeyeyim. Neredeyse bir buçuk yıl önce, çiftliğin nüfusu sekizden ellilere çıktığında, gizli kahramanlarımızdan biri otoritemi sorgulamıştı. Gizli kahraman derken hepinizin bildiği Antep Kartalından bahsediyorum. Evet, o da burada. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin istimlak kararlarına karşı dağınık olarak hareket eden grubu örgütleyen, iktidar partisinden olan Belediye Başkanı tepkileri "provokasyon" olarak nitelendirip üstlerine olanca sertliği ile gittiğinde Başkan'a oy verenler de dahil neredeyse tüm halkı bir araya getirmeyi başaran twitter şahsiyeti. Belediyenin de iştiraki bulunan şehrin en büyük alışveriş merkezinden kimsenin alışveriş yapmamasını sağlayıp, belediyenin tüm gelir kaynaklarına karşı sıkı bir kampanya düzenleyen, şehrin zenginlerinin başkana baskı yapmasını sağlayan, “dış güçlerin ajanı” olarak adlandırılıp her yerde aranan Antep Kartalı. Belediye Başkanı istimlak kararlarını değiştirdiğinde ulusal düzeyde bir politik figür olacağı beklenirken, hakkındaki davalardan aklanır aklanmaz bu işlerden elini ayağını çeken Alev Kadirli.

İşte bu kadın, Alev Kadirli, Berk gibi burada olduğu bilinmeyenlerden biri olarak aramıza katılmak istemişti. İçimdeki devrimci ve anarko-sendikalist yan kabarınca onun çiftliğe gelmesi için ona kefil olmuş (bu çiftliğe giriş mülakatlarını da anlatacağım daha sonra) ve onun deneyimlerinden faydalanmak istemiştim. Ancak Alev tam bir hak savaşçısı çıkmıştı şansıma!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder