Bir de kavgacılar var başımda,
onlardan bahsetmesem olmaz. Fiziksel şiddete meyledenlerden bahsetmiyorum,
öylelerini aramızda barındırmayız zaten; ancak kavga sadece fiziksel olmuyor.
Masada kesilen ekmekten en ince dilimin kendisine düşmesinden en taşlı tarlanın
kendisine verildiğine kadar hayatta kendisine yapılan her türlü 'haksızlık' ile
çatışan, bunun için kalp kırmaktan çekinmeyenler, aslında Roninlerden bile daha
büyük bir sorun oluşturuyorlar. Roninleri bir gruba dâhil etmenin mümkün
olabileceğine dair belli belirsiz bir ümidimiz var, hiçbir gruba dâhil olmayıp
serkeşlik de etseler kötülükleri 'kötü örnek teşkil etmekle' sınırlı kalıyor.
Oysa hak savaşçıları bütün hayatımızı bir kavgaymış gibi geçirmemize neden
oluyor - üstelik değişme ihtimalleri de sıfıra yakın. Kendilerini 'haklı' ve
'hak sahibi' görüyorlar, o yüzden geri adam atmaları için bir sebep yok.
Üstelik toplu kararlar alınması gerektiğinde uyumlu davrandıkları ve konsensüsü
bozmadıkları için, çıkardıkları ikincil sorunlardan neredeyse sadece benim (ve mağdurlarının)
haberi oluyor.
Bu hak savaşçılarını aynı gruba koyup
izole etmek nispeten kolay bir çözüm olurdu, ama hepsi farklı tartışma
gruplarına dağılmış durumdalar. O yüzden onlarla başa çıkmakta zorlandığımı
itiraf etmeliyim, yaşlı teyzeler gibi “haklısınız” deyip geçmek mümkün olmuyor
çünkü “haklısınız” lafı onları daha da cesaretlendiriyor. Onlarla didişmek, tartışmak,
atışmak, sinir harbine girmek de mümkün değil çünkü bu konuda bizden daha
ustalar, daha sabırlılar ve daha donanımlılar. Onları yok sayamıyoruz, çünkü
her bir bireye ihtiyacımız var ve yok sayma lüksümüz yok; dahası onları yok
sayarsak bir temel sorunu çözmüş olmuyoruz. Geriye ipleri, dizginleri onların
eline verip kurtulmak kalıyor; neticede bu kadar ‘hak aşığı’ kişilerin sizin de
hakkınızı gözeteceğini umuyorsunuz. Ama hayır, sorumluluk asla almıyorlar,
yakınma ve kavga çıkarma fırsatını kolay kolay ellerinden bırakmıyorlar. İşte
bu çözümsüz insani sorunlar her gün bana geliyor. Ben de kesin ve kökten
çözümler bulma konusunda elim kolum bağlı olduğundan o anki durum için bir ‘racon
kesiyorum’. Hak savaşçıları bazen galip, bazen mağlup oluyorlar bu kavgalarda;
ama bana nedense itiraz etmiyorlar, otoritemi sorgulamıyorlar.
Aslında neden sorgulamadıklarını
biliyorum, yalan söylemeyeyim. Neredeyse bir buçuk yıl önce, çiftliğin nüfusu
sekizden ellilere çıktığında, gizli kahramanlarımızdan biri otoritemi
sorgulamıştı. Gizli kahraman derken hepinizin bildiği Antep Kartalından
bahsediyorum. Evet, o da burada. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin istimlak
kararlarına karşı dağınık olarak hareket eden grubu örgütleyen, iktidar partisinden
olan Belediye Başkanı tepkileri "provokasyon" olarak nitelendirip
üstlerine olanca sertliği ile gittiğinde Başkan'a oy verenler de dahil neredeyse
tüm halkı bir araya getirmeyi başaran twitter şahsiyeti. Belediyenin de iştiraki
bulunan şehrin en büyük alışveriş merkezinden kimsenin alışveriş yapmamasını
sağlayıp, belediyenin tüm gelir kaynaklarına karşı sıkı bir kampanya düzenleyen,
şehrin zenginlerinin başkana baskı yapmasını sağlayan, “dış güçlerin ajanı”
olarak adlandırılıp her yerde aranan Antep Kartalı. Belediye Başkanı istimlak
kararlarını değiştirdiğinde ulusal düzeyde bir politik figür olacağı
beklenirken, hakkındaki davalardan aklanır aklanmaz bu işlerden elini ayağını
çeken Alev Kadirli.
İşte bu kadın, Alev Kadirli, Berk gibi
burada olduğu bilinmeyenlerden biri olarak aramıza katılmak istemişti. İçimdeki
devrimci ve anarko-sendikalist yan kabarınca onun çiftliğe gelmesi için ona
kefil olmuş (bu çiftliğe giriş mülakatlarını da anlatacağım daha sonra) ve onun
deneyimlerinden faydalanmak istemiştim. Ancak Alev tam bir hak savaşçısı
çıkmıştı şansıma!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder