13 Haziran 2012 Çarşamba

47


Onlar lafa dalmışken Berk ile Buket de koşar adım yetişmekteydi. Hakan doğrudan konuya girdi:

“Berk’in de bir ilgisi var mı bu konuşmak istediğiniz konuyla?”

“Evet,” dedi Merve, “hatta onun anlatmasını tercih ederiz. O en az kelimeyle, lafı dolandırmadan anlatmayı becerecektir. Bu arada, şu isim takma konusunda ne yapacağız?"

“Size tamamen tarafsız bir isim bulsak olmaz mı?” diye önerdi Lütfiye. “Mesela şimdi öyle ya da böyle 8 tartışma grubu var, siz hiçbirine dâhil değilsiniz. En azından şimdilik. Size 9. Grup diyelim.”

“Sanırım bu olabilir,” dedi Küçük Hakan. “Kendi aramızda konuşuruz ama kimsenin bir itirazı olmaz diye umuyorum.”

Berk ile Buket sonunda yürüyüş halindeki gruba yetişmiş, nefes nefese yürüyorlardı. Konuşacak hale gelmeleri için gereken süreyi beklemeden lafa dalan Berk kesik kesik konuşmaya başladı:

“Biz … bayağıdır konuşuyoruz kendi … aramızda. Yeterince uyaran ... yok hayatımızda. İster istemez sıkılıyor ... yirmi beş yaşın altındakiler.”

O biraz soluklansın diye Merve lafa girdi:

“Bizim neslimiz televizyonsuz yaşamayı bilmiyor maalesef. Hayatımızda sürekli bir dış ses vardı, ya televizyon, ya radyo, ya da sürekli konuşan anne babalar. Cep telefonlarımızı, internetimizi, sosyal medyadaki hesaplarımızı kapatıp geldik buraya ve canımız sıkılıyor.”

“Evet, ama buraya gelirken kurallarımızı açıkça anlatmıştık size…” diye araya girmeye niyetlendi Hakan.
“Kuralları biliyorduk, ama uymanın bu kadar zor olduğunu düşünmemiştik. Başlarda bedensel işler bizi o kadar çok yoruyordu ki bunları düşünecek halimiz kalmıyordu,” dedi Berk. O asla Roninlerden biri olmamış, ama onlarla arkadaşlık etmekten de geri durmamıştı. Son zamanlarda onlarla gitgide daha fazla zaman geçiriyordu. "Ama şimdi ağır bedensel işlere alışan insanlar evlerine döner dönmez pelte gibi yığılmıyor yatağa, çalışmaya alıştılar. O yüzden de bu sıkıntıları daha net fark ediyorlar. Sadece bizim neslimiz değil, herkes kendi iç sesiyle baş başa kalmaktan, sürekli düşünmekten bunaldı. Kitap bile okumuyorlar, çünkü yine kendi seslerinden duyuyorlar hikâyeyi!”

Neredeyse tüm Roninler güldü bu lafa, Lütfiye ve Hakan bile gülümsediler.

“Ne dediğinizi anlıyorum sanırım,” dedi Hakan. “İşin bu yanını çok düşünmemiştim çok fazla. Sen ne diyorsun Lütfiye Abla?”

“Ben değil, onlar bir şey diyecek sanırım. Bir önerileri olmasa bir araya gelip konuşacak cesareti bulamazlardı."

Berk bu kesintiye rağmen, kendi aklındaki düzeni bozmak huyu olmadığından için tespitlerini sıralamaya kaldığı yerden devam etti:

“İnsan beyni de, bu benzetmeyi pek beğenmeyeceksiniz ama sadece bir benzetme, bir motor gibi. Sürekli yüksek devirde çalıştırmak yıpratıcı oluyor, insan sürekli düşününce yoruluyor. Uykusunda bile felsefe, komplo teorisi sayıklayanlar var. Uyumak bile dinlendirmiyor demek ki. İnsanlar sırf bu yüzden daha sık tartışır hale geldi bence, gerginlik arttı bu kış fark ettiyseniz. Günlerin kısalmasıyla falan açıklanamayacak bir durumdu. Hasan Abi burada olsaydı kaç kavgayı başlamadan ayırdığını anlatırdı. Sonra bahar gelince insanlar yeniden mutlu oldu sandınız kavgalar bitince, ama sadece hormonlar devreye girdi. Kediler gibi çiftleşme mevsimine girdi çiftlik. Bir cinsel özgürlük dalgası herkesi sardı, sanırım onu da fark etmediniz. İki eşcinsel çift bile var çiftlikte. Ama bu dalga da gelip geçecek."

“Sen ne öneriyorsun?" Lütfiye sormuştu bu soruyu. Çiftliğin geri kalanıyla kulübe arasındaki en yüksek noktaya ulaşmış, yokuş aşağı inmeye başlamışlardı.

“Benim bildiğim tek bir şey var, sanat. O yüzden insanlara sanatla ilgilenme fırsatı verelim. Ben müzik konusunda elimden geleni yaparım, Batuhan'ın da bağlaması var odasında ama sesini hiç duymadım. İnsanların ilgilendiği diğer sanat dallarıyla ilgili de çözüm bulunur.”

3 yorum: