Onlar lafa dalmışken Berk ile Buket de
koşar adım yetişmekteydi. Hakan doğrudan konuya girdi:
“Berk’in de bir ilgisi var mı bu
konuşmak istediğiniz konuyla?”
“Evet,” dedi Merve, “hatta onun
anlatmasını tercih ederiz. O en az kelimeyle, lafı dolandırmadan anlatmayı
becerecektir. Bu arada, şu isim takma konusunda ne yapacağız?"
“Size tamamen tarafsız bir isim bulsak
olmaz mı?” diye önerdi Lütfiye. “Mesela şimdi öyle ya da böyle 8 tartışma grubu
var, siz hiçbirine dâhil değilsiniz. En azından şimdilik. Size 9. Grup
diyelim.”
“Sanırım bu olabilir,” dedi Küçük
Hakan. “Kendi aramızda konuşuruz ama kimsenin bir itirazı olmaz diye umuyorum.”
Berk ile Buket sonunda yürüyüş
halindeki gruba yetişmiş, nefes nefese yürüyorlardı. Konuşacak hale gelmeleri
için gereken süreyi beklemeden lafa dalan Berk kesik kesik konuşmaya başladı:
“Biz … bayağıdır konuşuyoruz kendi …
aramızda. Yeterince uyaran ... yok hayatımızda. İster istemez sıkılıyor ...
yirmi beş yaşın altındakiler.”
O biraz soluklansın diye Merve lafa
girdi:
“Bizim neslimiz televizyonsuz yaşamayı
bilmiyor maalesef. Hayatımızda sürekli bir dış ses vardı, ya televizyon, ya radyo,
ya da sürekli konuşan anne babalar. Cep telefonlarımızı, internetimizi, sosyal
medyadaki hesaplarımızı kapatıp geldik buraya ve canımız sıkılıyor.”
“Evet, ama buraya gelirken
kurallarımızı açıkça anlatmıştık size…” diye araya girmeye niyetlendi Hakan.
“Kuralları biliyorduk, ama uymanın bu
kadar zor olduğunu düşünmemiştik. Başlarda bedensel işler bizi o kadar çok
yoruyordu ki bunları düşünecek halimiz kalmıyordu,” dedi Berk. O asla
Roninlerden biri olmamış, ama onlarla arkadaşlık etmekten de geri durmamıştı.
Son zamanlarda onlarla gitgide daha fazla zaman geçiriyordu. "Ama şimdi
ağır bedensel işlere alışan insanlar evlerine döner dönmez pelte gibi
yığılmıyor yatağa, çalışmaya alıştılar. O yüzden de bu sıkıntıları daha net
fark ediyorlar. Sadece bizim neslimiz değil, herkes kendi iç sesiyle baş başa
kalmaktan, sürekli düşünmekten bunaldı. Kitap bile okumuyorlar, çünkü yine
kendi seslerinden duyuyorlar hikâyeyi!”
Neredeyse tüm Roninler güldü bu lafa,
Lütfiye ve Hakan bile gülümsediler.
“Ne dediğinizi anlıyorum sanırım,”
dedi Hakan. “İşin bu yanını çok düşünmemiştim çok fazla. Sen ne diyorsun
Lütfiye Abla?”
“Ben değil, onlar bir şey diyecek
sanırım. Bir önerileri olmasa bir araya gelip konuşacak cesareti
bulamazlardı."
Berk bu kesintiye rağmen, kendi
aklındaki düzeni bozmak huyu olmadığından için tespitlerini sıralamaya kaldığı
yerden devam etti:
“İnsan beyni de, bu benzetmeyi pek
beğenmeyeceksiniz ama sadece bir benzetme, bir motor gibi. Sürekli yüksek devirde
çalıştırmak yıpratıcı oluyor, insan sürekli düşününce yoruluyor. Uykusunda bile
felsefe, komplo teorisi sayıklayanlar var. Uyumak bile dinlendirmiyor demek ki.
İnsanlar sırf bu yüzden daha sık tartışır hale geldi bence, gerginlik arttı bu
kış fark ettiyseniz. Günlerin kısalmasıyla falan açıklanamayacak bir durumdu.
Hasan Abi burada olsaydı kaç kavgayı başlamadan ayırdığını anlatırdı. Sonra
bahar gelince insanlar yeniden mutlu oldu sandınız kavgalar bitince, ama sadece
hormonlar devreye girdi. Kediler gibi çiftleşme mevsimine girdi çiftlik. Bir
cinsel özgürlük dalgası herkesi sardı, sanırım onu da fark etmediniz. İki
eşcinsel çift bile var çiftlikte. Ama bu dalga da gelip geçecek."
“Sen ne öneriyorsun?" Lütfiye
sormuştu bu soruyu. Çiftliğin geri kalanıyla kulübe arasındaki en yüksek
noktaya ulaşmış, yokuş aşağı inmeye başlamışlardı.
“Benim bildiğim tek bir şey var,
sanat. O yüzden insanlara sanatla ilgilenme fırsatı verelim. Ben müzik
konusunda elimden geleni yaparım, Batuhan'ın da bağlaması var odasında ama
sesini hiç duymadım. İnsanların ilgilendiği diğer sanat dallarıyla ilgili de
çözüm bulunur.”
Kitabi kendi sesiyle okumayi begendim.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilYukaridaki yorum benimdir. Yusuf Cam.
YanıtlaSil