“Peki, bu değiş-tokuşlar için vergi
ödemenizi istemediler mi?” dedi Bahadır.
Lütfiye, Hakan ve Bahadır yemekhanenin
dışındaki ağacın altına yerleştirdikleri masanın altında konuşuyorlardı. Sevda
ve Muammer ise kompost gübre yapmayı planladıkları yerin başında konuşuyor,
arada göz ucuyla konuşanları izliyorlardı.
“O konuda yazılı görüş istediler
Maliye Bakanlığından, ama onlar da örnek olmadığından ne yapacaklarını bilemediler.
Neticede gelir kazanmak veya kâr elde etmek için alım-satım yapmıyoruz. Ama
sene başında Ankara'dan birileri geldi, iki gün kaldılar burada. İşlerin nasıl
işlediğini gözleriyle gördüler."
“Geldiklerinde bayağı sinirli ve
mutsuzdular,” diye lafa girdi Lütfiye. "Hem kış vakti buraya gelmek
hoşlarına gitmemişti, hem de bizi dolambaçlı yollardan vergi kaçırmak isteyen
kişiler olarak görüyorlardı sanırım. Ama burayı gördüler, Osman da gelip 3-4
saat konuştu onlarla vakıf başkanı olarak."
“Neye karar verdiler peki?”
“Onlar gittikten 3 hafta sonra bir
yazı yolladılar bize,” diye açıkladı Hakan. Bir yandan konuşuyor, bir yandan da
Sevda’nın hâlâ orada olup olmadığını izliyordu. “Dediklerine göre bizim
verdiğimiz ürünler her ne kadar kâr amacıyla satılmış olmasa da, ne demişlerdi
bakayım, ‘ticari emtia’ haline geliyormuş ve bizden alan kişiler bunu satmak
durumunda kalıyormuş. Katma Değer Vergisi açısından alıcıları zor durumda
bırakıyormuşuz. O yüzden bir iktisadi işletme kurmamız ve verdiğimiz mallara
fatura kesmemiz istendi. Yani karşılıklı fatura kesiyoruz her alışverişte. Biz
de buna karşın dava açtık, ama muhtemelen onlar kazanır."
“Bir de iktisadi işletme mi kuracağız
şimdi?” diyerek surat astı Bahadır.
“Onun için diyoruz ya, tek vakıf ile
yürütelim bütün işleri. Alımları toplu yaparız, bürokrasi azalır. Bir sözleşme
yaparız önce; topraklar sizindi değil mi?"
“Evet,” dedi Bahadır, “tümünün tapusu
var elimizde.”
“Siz toprakları vakfa kiralarsınız,
bütün işlemler vakıf üzerinden yürür. Birileri problem çıkardığında da
karşısında 3 avukatı, bir sürü muhasebecisi olan bir tüzel kişilik bulur.”
“Bunu arkadaşlarla konuşmam lazım
elbette.”
“Elbette” dedi Lütfiye. “İçiniz rahat
etmeli. Kendi vakfınızı da kurabilirsiniz. Dernek kurmak bu işler için faydalı
olmuyor, dernek kurmak daha kolay ama sırf dernekler masası bile insanı
yoruyor. Vakıflar kâr amacı gütmüyor, o yüzden kurması zor ama daha faydalı.”
“Hiç çocuk var mı sizde?” dedi Hakan.
“Evet, niye?”
“Okula falan çok dikkat etmelisiniz,
çocuğu en ufak bir şeyden mahrum ettiğiniz iddia edilirse Sosyal Hizmetler Müdürlüğü
ile başınız derde girer” dedi Hakan. “Hiç belli etmiyorlar ama tüm devlet
memurlarının gözü üzerimizde. Kaybolan veya macera için kampa gelen çocuklar
bile potansiyel sorun oluyor. Çiftlik açıldıktan bir ay kadar sonra bir astsubay
geldi garnizon komutanlığından, bir sürü belge istedi benden. Yazılı olarak
istenirse hepsini memnuniyetle vereceğimizi söyleyince karşılıklı olarak
birbirimize yardımcı olmamız gerektiğini söyleyip gitti. Sonra sürekli
ortalarda gördüm onu, sivildi hep. Bu kim diye Bozören muhtarına sordum,
istihbarattanmış. Hiçbir faaliyetleri yok, ama sürekli izliyorlar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder