19 Haziran 2012 Salı

53


“Olay tarla değil ki sadece! İnsanlara hayatlarında hiçbir gerçek alternatif olmadığını hatırlatıyoruz biz. Biz olmasak insanlar bir şirketi bırakıp diğerine geçmeyi alternatif sayıyordu; hayatları boyunca devlet veya bir şirket için çalışmaları gerektiğinden çok emindiler. Ya da kendi işlerini kurmak zorundaydılar. Para kazanmak zorundaydılar bir şekilde. Şimdi bir sürü insanın kafasının bir köşesinde, ufacık da olsa farklı bir düşünce var. Şimdilik bağlantısızları topluyoruz, evet, ama..."

“Bağlantısızlar derken…?” diye sözünü kesit Uğur.

“Yani bakmak zorunda olduğu çocuğu, ailesi olmayan, sosyal çevresiyle bağları zayıf olan, kapitalizmin kendisine tamamen bağlayamadığı insanlar. Çoğunun toplumla ve kendisiyle derdi var, doğru. Onların aralarından çekip gittiğini fark etmedi bile insanlar. Ama bu hayaletleri, toplumun artıklarını, istenmeyenleri, uyum sağlayamayanları bir araya topluyorsun ve insanların ilgisini çeken bir çiftliğin ahalisi haline getiriyorsun. Dışarıdakiler içten içe 'bu deliler yaptıysa biz de yapabiliriz!' diyor eminim. Bu eğilim büyüdükçe çok zeki, başarılı tipler de gelecek. Sıradan, hayatından bıkmış insanlar da. Zeki olanlar kendilerini kanıtlamaya çalışacak, sıradan insanlar tembelliği ve umutsuzluğu getirecek. Üstelik bizde bu adamlara format atacak bir yöntem, onlara sunulabilecek bir hayal de yok."

“Yani sen tüm bu çiftlik hikayesinin büyüyüp kontrolden çıkacağını düşünüyorsun, hatta bundan eminsin. Öyle mi?”

“Evet,” dedi Bülent.

“İyi de dünyada bir sürü böyle çiftlik, komün, koruma alanı bilmemne var. Hiçbiri de ara sıra moda olmak dışında senin sandığın gibi popüler olmuyor. Medeniyeti reddeden, elektrik bile kullanmayan, av hayvanı derisi giyenler var. Parasız yaşayanlar var. Bizim gibi her şeyini oylama ile yürüten, paylaşımcı ve hatta ilkel komünist topluluklar var. Anarşistler var. Var oğlu var. Kapitalizm de bunu bir emniyet supabı olarak görüyor ve hatta “istemiyorsan kalk oraya git” diye bir alternatif olarak sunuyor. Televizyon kanallarında gösteriyor, üzerinden para kazanıyor böylece. Bizim o adamlardan temelde hiçbir farkımız yok ki?!”

“Var. Hem de çok temel bir farkımız var. Onların hepsinin belirli bir ideolojisi, amacı, ya da ne bileyim söylemi var. Ne istediklerini biliyorlar. Gayet statikler. Oysa biz insanlara, belki de yanlış biçimde, sınırsız bir olasılıklar evreni sunuyoruz. Onlara zihinsel bir macera öneriyoruz."

“İnsanlar tam da bundan korkar!”

“Evet, o da doğru. Hem korkar, hem de ister. Üstelik senin bu dediğin komünler hep yurt dışındadır, Türkiye’deki ilk komün çok ciddi ses getirebilir.”

“Bülent, anlıyorum, heyecanlanıyorsun. Hem büyük bir şeyin parçası olmak istiyorsun, hem de kontrolden çıkacak diye korkuyorsun. Ama bu ülke Almanya’ya yüzbinlerce insan gönderdi de hissedilir bir değişiklik olmadı ekonomisinde. Hatta sonra faydasını bile gördü. Biz 300 kişiyiz, hadi de ki 7 kamp daha açıldı, 1000 kişi olduk. Kaos falan yaratamayız. Hatta mutsuz, verimsiz insanları toplayıp verimliliği artırırız. Sence dışarıda yaşadığı büyük yalandan memnun olan insanların kaçı gelecek buraya? Cep telefonu ve internet yasak de bakalım, kaç genç vazgeçebilir bundan?”

“İlla buraya gelmelerine gerek yok ki, sen de bunu anlamıyorsun. İnsanlara hayatları üzerinde bir güce sahip olduklarını gösteren kötü bir örneğiz biz. İnsanlar ihtiyaç gibi gördükleri şeyleri gözden geçirmeye başlarsa…”

“Başlamaz, niye başlasın? Sokaktaki adam tablet bilgisayar almadı diye yıkılmaz ekonomi, zaten olacak olan şu, adam tableti alır ve oradan okur seninle ilgili haberleri. Pahalı şarabını, rakısını veya birasını alıp senin ne kadar haklı olduğunu konuşur, sonra ertesi gün işine gider. Burcu buna benzer şeyler demiş, haklı da. Sen gerçekten dünyayı değiştirebileceğimize mi inanıyorsun?”

“Sen inanmıyor musun?” diye sordu Bülent. “İnanmıyorsan neden buradasın?"

“Ben ancak kendimi değiştirebileceğime inanıyorum. Ben kaçıp geldim buraya, sığındım. Gücümü toplayıp beni bu hale getiren sistemle savaşmak istiyorum, ama bu savaşı kazanacağımdan emin değilim."

“O intikam lafları palavra yani?”

“Yoo, palavra değil. Aklımda bir plan var. Tam da senin korktuğun gibi bir kaosa neden olmak istiyorum. Ama bunu başaracağımdan senin kadar emin değilim.”

“Ben onun işaretlerini görüyorum. Dört sene okuduğum Eğilim Tasarımı ve Yönetimi bölümünde hiçbir şey öğrenemesem de bir salgını, öyle derler okulda, tespit etmeyi öğrendim. İktidardaki Birleşme ve Gelişme Partisinin tek başına iktidar olacağını da fark ettim, ama basın tam tersini söylediği için kimse inanmadı bana; babam bile. Bir tek amcam inandı ve partiye üye oldu, şimdi müteahhitlik yapıyor. Kısacası ben sana tarif edemesem de, bir salgın başlayacağını düşünüyorum. Salgın hem kontrolsüzdür hem de mutlaka yozlaşmaya neden olur."

Uğur elindeki sayfayı neden sonra fark edip okumaya başladı içinden. “Kaçıncı kural bu? Yazmıyor burada.”

“Salgın olarak yazmaz belki, ama 4 ve 6. kuralları okursan anlarsın.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder