“Olay tarla değil ki sadece! İnsanlara
hayatlarında hiçbir gerçek alternatif olmadığını hatırlatıyoruz biz. Biz
olmasak insanlar bir şirketi bırakıp diğerine geçmeyi alternatif sayıyordu;
hayatları boyunca devlet veya bir şirket için çalışmaları gerektiğinden çok
emindiler. Ya da kendi işlerini kurmak zorundaydılar. Para kazanmak
zorundaydılar bir şekilde. Şimdi bir sürü insanın kafasının bir köşesinde,
ufacık da olsa farklı bir düşünce var. Şimdilik bağlantısızları topluyoruz,
evet, ama..."
“Bağlantısızlar derken…?” diye sözünü
kesit Uğur.
“Yani bakmak zorunda olduğu çocuğu,
ailesi olmayan, sosyal çevresiyle bağları zayıf olan, kapitalizmin kendisine
tamamen bağlayamadığı insanlar. Çoğunun toplumla ve kendisiyle derdi var,
doğru. Onların aralarından çekip gittiğini fark etmedi bile insanlar. Ama bu
hayaletleri, toplumun artıklarını, istenmeyenleri, uyum sağlayamayanları bir
araya topluyorsun ve insanların ilgisini çeken bir çiftliğin ahalisi haline
getiriyorsun. Dışarıdakiler içten içe 'bu deliler yaptıysa biz de yapabiliriz!'
diyor eminim. Bu eğilim büyüdükçe çok zeki, başarılı tipler de gelecek.
Sıradan, hayatından bıkmış insanlar da. Zeki olanlar kendilerini kanıtlamaya çalışacak,
sıradan insanlar tembelliği ve umutsuzluğu getirecek. Üstelik bizde bu adamlara
format atacak bir yöntem, onlara sunulabilecek bir hayal de yok."
“Yani sen tüm bu çiftlik hikayesinin
büyüyüp kontrolden çıkacağını düşünüyorsun, hatta bundan eminsin. Öyle mi?”
“Evet,” dedi Bülent.
“İyi de dünyada bir sürü böyle
çiftlik, komün, koruma alanı bilmemne var. Hiçbiri de ara sıra moda olmak
dışında senin sandığın gibi popüler olmuyor. Medeniyeti reddeden, elektrik bile
kullanmayan, av hayvanı derisi giyenler var. Parasız yaşayanlar var. Bizim gibi
her şeyini oylama ile yürüten, paylaşımcı ve hatta ilkel komünist topluluklar
var. Anarşistler var. Var oğlu var. Kapitalizm de bunu bir emniyet supabı
olarak görüyor ve hatta “istemiyorsan kalk oraya git” diye bir alternatif
olarak sunuyor. Televizyon kanallarında gösteriyor, üzerinden para kazanıyor
böylece. Bizim o adamlardan temelde hiçbir farkımız yok ki?!”
“Var. Hem de çok temel bir farkımız
var. Onların hepsinin belirli bir ideolojisi, amacı, ya da ne bileyim söylemi
var. Ne istediklerini biliyorlar. Gayet statikler. Oysa biz insanlara, belki de
yanlış biçimde, sınırsız bir olasılıklar evreni sunuyoruz. Onlara zihinsel bir
macera öneriyoruz."
“İnsanlar tam da bundan korkar!”
“Evet, o da doğru. Hem korkar, hem de
ister. Üstelik senin bu dediğin komünler hep yurt dışındadır, Türkiye’deki ilk
komün çok ciddi ses getirebilir.”
“Bülent, anlıyorum, heyecanlanıyorsun.
Hem büyük bir şeyin parçası olmak istiyorsun, hem de kontrolden çıkacak diye
korkuyorsun. Ama bu ülke Almanya’ya yüzbinlerce insan gönderdi de hissedilir
bir değişiklik olmadı ekonomisinde. Hatta sonra faydasını bile gördü. Biz 300
kişiyiz, hadi de ki 7 kamp daha açıldı, 1000 kişi olduk. Kaos falan
yaratamayız. Hatta mutsuz, verimsiz insanları toplayıp verimliliği artırırız.
Sence dışarıda yaşadığı büyük yalandan memnun olan insanların kaçı gelecek
buraya? Cep telefonu ve internet yasak de bakalım, kaç genç vazgeçebilir
bundan?”
“İlla buraya gelmelerine gerek yok ki,
sen de bunu anlamıyorsun. İnsanlara hayatları üzerinde bir güce sahip
olduklarını gösteren kötü bir örneğiz biz. İnsanlar ihtiyaç gibi gördükleri
şeyleri gözden geçirmeye başlarsa…”
“Başlamaz, niye başlasın? Sokaktaki
adam tablet bilgisayar almadı diye yıkılmaz ekonomi, zaten olacak olan şu, adam
tableti alır ve oradan okur seninle ilgili haberleri. Pahalı şarabını, rakısını
veya birasını alıp senin ne kadar haklı olduğunu konuşur, sonra ertesi gün
işine gider. Burcu buna benzer şeyler demiş, haklı da. Sen gerçekten dünyayı
değiştirebileceğimize mi inanıyorsun?”
“Sen inanmıyor musun?” diye sordu Bülent.
“İnanmıyorsan neden buradasın?"
“Ben ancak kendimi değiştirebileceğime
inanıyorum. Ben kaçıp geldim buraya, sığındım. Gücümü toplayıp beni bu hale
getiren sistemle savaşmak istiyorum, ama bu savaşı kazanacağımdan emin
değilim."
“O intikam lafları palavra yani?”
“Yoo, palavra değil. Aklımda bir plan
var. Tam da senin korktuğun gibi bir kaosa neden olmak istiyorum. Ama bunu
başaracağımdan senin kadar emin değilim.”
“Ben onun işaretlerini görüyorum. Dört
sene okuduğum Eğilim Tasarımı ve Yönetimi bölümünde hiçbir şey öğrenemesem de
bir salgını, öyle derler okulda, tespit etmeyi öğrendim. İktidardaki Birleşme
ve Gelişme Partisinin tek başına iktidar olacağını da fark ettim, ama basın tam
tersini söylediği için kimse inanmadı bana; babam bile. Bir tek amcam inandı ve
partiye üye oldu, şimdi müteahhitlik yapıyor. Kısacası ben sana tarif edemesem
de, bir salgın başlayacağını düşünüyorum. Salgın hem kontrolsüzdür hem de
mutlaka yozlaşmaya neden olur."
Uğur elindeki sayfayı neden sonra fark
edip okumaya başladı içinden. “Kaçıncı kural bu? Yazmıyor burada.”
“Salgın olarak yazmaz belki, ama 4 ve
6. kuralları okursan anlarsın.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder