26 Haziran 2012 Salı

60


Sevda sonunda bitirdiğinde kafasını kaldırdı:

“Sizden nefret ediyorum!" dedi, ama sesi öfkeli olmaktan çok üzgündü. "Hepinizden! Dünya sizin çevrenizde dönüyor sanıyorsunuz. Duymak istediğiniz şeyler söylenmediğinde ne söylendiğini umursamıyorsunuz bile! Öyle değil mi? Sen Burcu'nun özür dilemesini, sana haksızlık ettiğini söylemesini bekliyorsun yıllardır. O ümitle açtın mektubu, değil mi?" Başını salladı Uğur. “Ama o başka şeyler anlatmış sana, bütün bir hayatın başına yıkıldığını, enkazın altından zor canlı çıktığını anlatmış. Oysa senin duymak istediklerin bunlar değil, öyle ya! Kadıncağız ne yaşamış, sana ne anlatmak istiyor, umurunda değil! O Allah’ın belası gururunu okşayacak bir şeyler okumak istiyorsun. Senin asla cesaret edemediğin şeylere cesaret etmiş o, yenilmiş üstelik. Ya da yenilmediyse bile yıkılmış, yeniden ayağa kalkmaya çalışıyor. Bir anlamda sana tutunmak istiyor. Ama senin tüm istediğin sevgine karşılık görmek! Bu kadını gerçekten sevmiş olsan onun için üzülürdün! Sen sevgi falan istemiyorsun, sen bir köle istiyorsun kendine. Hepiniz bir köle istiyorsunuz. Oyun iki kişilik olduğunda hâlâ tek kişilikmiş gibi, kendi kurallarınızla devam etmek istiyorsunuz; size ‘artık iki kişilik düşünmen lazım’ dendiğinde de ‘beni değiştirmeye çalışıyor' diye feryat ediyorsunuz. Siz gerçekten sevgi falan istemiyorsunuz, seks istiyorsunuz, şefkat istiyorsunuz, sizin iradenize karşı çıkmayacak, size teslim olacak birini istiyorsunuz. 21. yüzyılda kadınlarla ‘başa çıkamayışınızın’ nedeni de bu işte! İki kişi, iki insan, iki özne arasındaki ilişkiyi beceremiyorsunuz!”

Cevap beklemiyordu bu dediklerine, karşı tarafın da cevap verecek hali kalmamıştı. Dönüp mutfağa girmek üzere yürürken birden durdu, geri döndü:

“Üstelik mektubu doğru okumayı bile becerememişsin Uğur efendi! Sevgi sözcükleri bekliyorsun, özür bekliyorsun, bunlar yok orada, o doğru. Ama Burcu seni yine de önemsiyor. Seni umursamasa sana neden kızsın bu kadar, neden bir mektup yazsın oturup, Neden fırçalasın seni? Sana âşık değil artık, o kesin. Ama belki aradığın şefkati verebilecek tek kişi de o. Sen ise zavallı yaralı annesine ‘bana ne, ben oyuncağımı istiyorum!’ diye tutturan yaramaz çocuklar gibisin. O kadını hak etmiyorsun sen!"

“Bu lafları da hak etmiyorum ama." diye beklenmedik bir cevap verdi Uğur. “Bir kelimelik dahi bir açıklama olmadan terk edilmeyi de hak etmiyorum. Başıma neler geldiğini bilmiyorsun. Onun bana neler yaptığını bilmiyorsun. Bir açıdan haklı belki, terk edildikten sonra kadın milletinden umudumu kestim ben. Erkekler hakkındaki genellemelerin çok güzel geliyordur eminim kendi kulağına, ama bir de ben başlarsam susturamazsın beni. O yüzden boş ver!"

Sevda cevap vermedi, arkasını dönüp gitti. Uğur ise Bülent’e döndü: “Demek beni hâlâ umursuyor,” dedi, “bunu hiç düşünmemiştim.”

* * *

Sevda yanlarına geldiğinde Hakan, Bahadır ve Lütfiye’nin artık ciddi konulardan bahsetmediğini fark etti. Oturuşları değişmiş, masanın üzerindeki kollar kalkmış, vücutlar geriye yaslanmış, hatta biraz aşağı kaymıştı. Yüzlerde de daha rahat, sohbet edercesine bir ifade görülüyordu.

“Aman,” diyordu Hakan gülerek, “en tehlikelisi onlar.”

Sevda kimden bahsettiklerini sormadı, genel rahatlık havasına uyarak o da oturdu sandalyesine.

“Niye ki?”

“Çünkü bizde projecilik bir sektör haline gelmiş durumda. Nerede bir hibe, faizsiz kredi, yardım, destek, sübvansiyon lafı geçse ‘size bir proje yazalım’ diye dolanan tipler var. Proje demek planlama demektir; bir kurumun bir stratejisi, bir planı olur, ona göre projeler hazırlar, finanse etmeye çalışır. O paraları verenler ya bizi de böyle düşünüyor zannediyor, ya da bize böyle düşünmeyi öğretmeye çalışıyorlar. Bizdeki ‘Hacı para bulduk, gel bir proje uyduralım’ yöntemiyle yapılan projenin kimseye bir faydası olmaz, devamı gelmez, istenen etki sağlanamaz. O yüzden birileri gelip sizin ekolojik köy için proje yazalım derse uzak durmak lazım.”

“Bir de elbette kendi reklamlarını yapmak peşindeler adamlar" dedi Lütfiye. "O kadar para verince kendi bayraklarını çekmek istiyorlar. O bayrağın altında yaşamak bize uymaz. Domuzdan kıl koparsan kâr demişler ama o sırada dinden çıkmak da var!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder