23 Haziran 2012 Cumartesi

57


“İstihbarat mı?” Bahadır neredeyse ayağa fırlamıştı. Ancak elleri masada, kıçı iskemlenin 15 santim kadar üzerinde dururken öfkeliden çok komik görünüyordu.

“Otur, otur” dedi Lütfiye. "Açık istihbarat topluyorlar, bunun nesine şaşırıyorsun ki? Devlet benim elimde olsa ben de toplarım. Ne olup bittiğini merak etmeyene ahmak denir."

Bahadır yerine oturdu. Uzaktan bir gerginlik olduğunu sezen Sevda ve Muammer de yanlarına geliyordu. Onlar her adımda yaklaşırken Hakan konuyu değiştirdi:

“En büyük sorun şu olacak, her şeye oybirliği ile karar vermek kaç kişi olursanız olun tüm düzeni kilitleyebilir. O yüzden biz önce sabit bir çalışma programı yaptık.”

“Hatta,” diye lafa girdi Lütfiye, “sabit 3-4 program yaptık. 25 kişi için, 50 kişi için, 75 kişi için falan diye. Hakan sağ olsun günlerce uğraşıp yapılacak küçük büyük tüm işleri listeledi, sonra bunların tahmini tarihlerini belirledi. Siz daha iyi bilirsiniz tarım işini, sürmek lazım, sulamak lazım, çapalamak lazım bazı ürünlerde, hasadı kaldırmak lazım falan filan."

“Ama bunları bir fabrikayı planlar gibi planlayamazsınız ki? Havaya bağlı, aldığınız tohuma bağlı, yağışlara bağlı.”

“Biz de bu yüzden tarım dışı işleri de koyduk programımıza, Mesela bu sene Mart 15 gibi ekecektik buğdayı, yağmurların ardı arkası kesilmeyince neredeyse 15 gün beklemek zorunda kaldık. O arada inşaatçı ve mimar iki arkadaş uzun zamandır yedek işler listesinde bekleyen değirmenin hesaplarını yaptılar, projesini çizdiler, 8-10 kişi değirmen taşı bulmak için tepeleri dolandı ..."

“Öyle değirmen taşı mı bulunur yahu?" diye araya girmeden duramadı Bahadır.

“Bunu biz de anladık zaten, ama kendimiz zor yoldan öğrendik" diyerek güldü Hakan. Bu arada Sevda çoktan yanlarına gelmiş, ona gülümsüyordu. Ortada gerçek bir gerginlik olmadığını görünce rahatlamış gibiydi.

“Traktörlerin ve biçerdöverin bakımını yaptık, tarlalardan çıkan taşları toplayıp yürüyüş yollarımızı düzelttik, ambarın zeminini elden geçirdik ve buna benzer bir sürü iş yaptık. Yağmurlar kesilip tohum atabileceğimiz kadar zemin kuruduğunda plana döndük.”

“Mümkün olduğunca esnek ama kapsamlı bir plandı yani.” Bunu söyleyen Lütfiye idi. “İlk toplantıda işlerin yürümesi için bu planın kabul edilmesi gerektiğini, planda sadece adam-saat şeklinde işlerin tanımlandığını, kimseye iş veya angarya yazılmadığını açıkça belirttik. Herkes gönüllü olarak iş seçecekti. Ama bir işi bırakmak için en az 7 gün önceden haber vermeleri gerekiyordu. Nüfusun hepsini iş gücü olarak görmüyordu plan, birkaç Ronin'e müsaade ediyordu, en iyi yanı da buydu. İşler mutlaka bir şekilde yürüyecekti."

“Ronin nedir?” diye araya girdi Bahadır. “Yani o filmi ben de izledim, anlamını biliyorum da buradaki anlamı nedir?”

“Bize katılanların çoğu," diye açıkladı Hakan, “buraya geldiklerinde neyle karşı karşıya olduklarını bilirler. Fiziksel olarak çalışacaklardır. Zaten bunu isterler, unutmak için çalışmak. Ama mutlaka birkaç kişi vardır ki yaralı kuşlar gibi gelirler buraya, kaçmışlardır ama çalışmaya da güçleri yoktur. Onları işe sürmeyiz, çiftlikte bizimle yaşarlar. Bazen de çalışmayı sevenlerden biri bunalır, geçici olarak işi gücü serer. Bunlara Ronin diyoruz kısaca."

Lütfiye konuya dönmek ihtiyacıyla:

“İşte bu Roninleri de öngören bir plan hazırladık ve bu plan kabul görmezse çiftlik kilitlenir dedik. Sonra gereken düzeltme ve güncellemeleri yaparız dedik, oybirliği ile kabul edildi. Daha sonra bir sürü münferit değişiklik isteği kabul görmedi, çok mantıklı üç öneri de kabul edildi ve programa dâhil edildi. Ama bir çok muhalif ses yükseldi elbette başlarda...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder