“İstihbarat mı?” Bahadır neredeyse
ayağa fırlamıştı. Ancak elleri masada, kıçı iskemlenin 15 santim kadar üzerinde
dururken öfkeliden çok komik görünüyordu.
“Otur, otur” dedi Lütfiye. "Açık
istihbarat topluyorlar, bunun nesine şaşırıyorsun ki? Devlet benim elimde olsa
ben de toplarım. Ne olup bittiğini merak etmeyene ahmak denir."
Bahadır yerine oturdu. Uzaktan bir
gerginlik olduğunu sezen Sevda ve Muammer de yanlarına geliyordu. Onlar her
adımda yaklaşırken Hakan konuyu değiştirdi:
“En büyük sorun şu olacak, her şeye
oybirliği ile karar vermek kaç kişi olursanız olun tüm düzeni kilitleyebilir. O
yüzden biz önce sabit bir çalışma programı yaptık.”
“Hatta,” diye lafa girdi Lütfiye,
“sabit 3-4 program yaptık. 25 kişi için, 50 kişi için, 75 kişi için falan diye.
Hakan sağ olsun günlerce uğraşıp yapılacak küçük büyük tüm işleri listeledi,
sonra bunların tahmini tarihlerini belirledi. Siz daha iyi bilirsiniz tarım
işini, sürmek lazım, sulamak lazım, çapalamak lazım bazı ürünlerde, hasadı
kaldırmak lazım falan filan."
“Ama bunları bir fabrikayı planlar
gibi planlayamazsınız ki? Havaya bağlı, aldığınız tohuma bağlı, yağışlara
bağlı.”
“Biz de bu yüzden tarım dışı işleri de
koyduk programımıza, Mesela bu sene Mart 15 gibi ekecektik buğdayı, yağmurların
ardı arkası kesilmeyince neredeyse 15 gün beklemek zorunda kaldık. O arada
inşaatçı ve mimar iki arkadaş uzun zamandır yedek işler listesinde bekleyen
değirmenin hesaplarını yaptılar, projesini çizdiler, 8-10 kişi değirmen taşı
bulmak için tepeleri dolandı ..."
“Öyle değirmen taşı mı bulunur
yahu?" diye araya girmeden duramadı Bahadır.
“Bunu biz de anladık zaten, ama
kendimiz zor yoldan öğrendik" diyerek güldü Hakan. Bu arada Sevda çoktan
yanlarına gelmiş, ona gülümsüyordu. Ortada gerçek bir gerginlik olmadığını
görünce rahatlamış gibiydi.
“Traktörlerin ve biçerdöverin bakımını
yaptık, tarlalardan çıkan taşları toplayıp yürüyüş yollarımızı düzelttik,
ambarın zeminini elden geçirdik ve buna benzer bir sürü iş yaptık. Yağmurlar
kesilip tohum atabileceğimiz kadar zemin kuruduğunda plana döndük.”
“Mümkün olduğunca esnek ama kapsamlı
bir plandı yani.” Bunu söyleyen Lütfiye idi. “İlk toplantıda işlerin yürümesi
için bu planın kabul edilmesi gerektiğini, planda sadece adam-saat şeklinde
işlerin tanımlandığını, kimseye iş veya angarya yazılmadığını açıkça belirttik.
Herkes gönüllü olarak iş seçecekti. Ama bir işi bırakmak için en az 7 gün
önceden haber vermeleri gerekiyordu. Nüfusun hepsini iş gücü olarak görmüyordu
plan, birkaç Ronin'e müsaade ediyordu, en iyi yanı da buydu. İşler mutlaka bir
şekilde yürüyecekti."
“Ronin nedir?” diye araya girdi
Bahadır. “Yani o filmi ben de izledim, anlamını biliyorum da buradaki anlamı
nedir?”
“Bize katılanların çoğu," diye açıkladı
Hakan, “buraya geldiklerinde neyle karşı karşıya olduklarını bilirler. Fiziksel
olarak çalışacaklardır. Zaten bunu isterler, unutmak için çalışmak. Ama mutlaka
birkaç kişi vardır ki yaralı kuşlar gibi gelirler buraya, kaçmışlardır ama
çalışmaya da güçleri yoktur. Onları işe sürmeyiz, çiftlikte bizimle yaşarlar. Bazen
de çalışmayı sevenlerden biri bunalır, geçici olarak işi gücü serer. Bunlara
Ronin diyoruz kısaca."
Lütfiye konuya dönmek ihtiyacıyla:
“İşte bu Roninleri de öngören bir plan
hazırladık ve bu plan kabul görmezse çiftlik kilitlenir dedik. Sonra gereken
düzeltme ve güncellemeleri yaparız dedik, oybirliği ile kabul edildi. Daha
sonra bir sürü münferit değişiklik isteği kabul görmedi, çok mantıklı üç öneri
de kabul edildi ve programa dâhil edildi. Ama bir çok muhalif ses yükseldi
elbette başlarda...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder