“Bundan eminim,” dedi Hakan
soğukkanlılıkla. “Önemli olmasa bir araya gelip hep birlikte Lütfiye Ablanın
başına çökmezdiniz. Ama benim işim de acil, Aydın'dan gelenler yarın gidecek ve
sormak istedikleri bir sürü soru varmış. Sizin önemli konunuzu akşam, sakin
kafayla konuşsak olmaz mı?"
Roninler birbirlerine baktılar.
Muhtemelen sabah kadar, artık her neyse o konuda konuşmuş, belki biraz uyumuş
ve ilk fırsatta kulübeye gelmiş gibi görünüyorlardı; yorgun ama kıpır
kıpırdılar. Nadiren böyle heveslenip bir araya gelirler, o neredeyse çocuksu
heyecanları sönmeden harekete geçmeleri gerekirdi. Aksi takdirde, hele ve bir
gece tek başlarına yatakta dönüp dururken konuyu enine boyuna düşündüklerinde
bütün hevesleri kaçar, ertesi gün biri caydığını açıkça söylese de konu kapansa
diye umutla birbirlerinin yüzlerine bakarlardı. Sıkıntıları ve mutsuzlukları
gerçek ve kalıcı, sevinç ve heyecanları ise daha gerçek fakat uçucuydu.
Hakan bu sessizliği bölmek için:
“Ya da bizimle birlikte gelin, yolda
anlatmaya başlayın,” dedi, “veya kaldığınız yerden devam edin. O toplantıyı bir
iki saat ertelememiz için bizi ikna etmeniz gerekecek çünkü.”
Umutlanan grup oturdukları
sandalyelerden, verandadaki banklardan ve dayandıkları korkuluklardan kalkarak birden
hareketlendi; kimi neredeyse yerinden sıçrayarak kalktı, diğerleri kendi
aralarında fısıldaşarak hemen Lütfiye'nin yanında bitiverdiler. Onca fısıltı
arasından duyabildiği tek ses "Berk'i de çağırsaydık" oldu Hakan’ın,
şu anda muhtemelen çalıştığı tarlaya birini gönderip göndermeyeceklerini
izlemek için daha dikkatle takip etti.
“Ben gidiyorum Hasancığım,” dedi
Lütfiye, “bu iş sana emanet.”
Hep birlikte yürümeye başladıklarında
arkada kalan Buket koşarak dere kenarına indi. Diğerleri birlikte yürüseler de
konuyu açmaya niyetli değildiler:
“Aydın'a kaç kişi gidecek
bizden," diye sordu Küçük Hakan, "kadroda yer var mı?"
“Oğlum şube mi açıyoruz da oraya tayin
yapalım,” diye cevapladı Hakan, "hem senin ne işin var oralarda?"
“Yok, kendim için demiyorum, ama
uzaklara gönderilecek birkaç adayımız var."
Roninlerin gülüşmelerinden
sevmedikleri bazı tipleri çekiştirdikleri ve yollamaya pek hevesli oldukları
belliydi. İsim vermeseler de kendilerine yargılayarak bakan, onlarla tartışan ve
arkalarından konuşanların farkında oldukları belliydi.
“Bir de,” dedi Merve, “şu isim takma
olayını biraz abartmıyor musunuz? Kimi Ronin diyor bize, kimi başka bir şey. Bu
serdengeçti lafını da duyunca iyice tepem attı vallahi."
Bu lafları gülerek söylediğinden
Lütfiye’nin o meşhur öfkesine maruz kalmadı Merve.
“Zor oluyor sizden bahsetmek. Onlar
desem açıklayıcı olmuyor, kendinize koyduğunuz bir isim de yok. Ne diyeceğimi
bilemiyorum."
“Çünkü tek ortak yanımız, bir gruba dâhil
olmayışımız. O yüzden ortak bir ismimiz yok. Sen bizi daha önce hiç bir arada
gördün mü Hakan?"
“Görmedim,” diye itiraf etti Hakan, “ve
bu durumdan biraz korkmuyorum desem yalan olur.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder