Oysa işe küçük ve basit olandan
başlamamız gerekiyordu. Gündelik hayatlarımızda tümevarım uygulamaktansa, daha
indirgemeci davranıp kendi içimizden yola çıkmalıydık belki. Etrafımızdaki
insanların nezdinde hangi derecelere yükseleceğimizi düşünerek bir şeyleri
arzulamak ve elde etmeye çalışmak, ya da “başaramadım, yanıldım” demekten
ölesiyle korktuğumuz için bir takım seçimlerimize tutunmaya çalışmaktan
kişiliğimizin asıl içeriğiyle yüz yüze gelemiyorduk. Gerçekte neyi istediğimizi
ve nelerden nefret ettiğimizi bile bilemeyecek kadar şuursuz yaratıklardık.
Mutluluğa hiç düşünmeden kucak açan bizsek, içimizdeki kötüyü de aynı hevesle
kucaklamamız gerekiyordu. Buna aracı olması için de başka bir insana, başka bir
eve ya da başka bir ofise ihtiyacımız olmamalıydı. Sadece çıkış noktası olarak
kendimizi kullanarak, kendi içimizdeki sınırları kaldırarak etrafımızdaki yaşam
alanıyla düzgün bir ilişki kurabilirdik.
Günler ve gecelerce bütün bunlar
aklımdan geçerken, Uğur, seni özlediğimi fark etmiştim. Arkamda kalan onca
bulanık siluet arasında tek belirgin yüz sana aitti, çünkü senin bunları
anlayacağını, en kötümser yaklaşımla bile, bunları anlamaya çaba göstereceğini
biliyordum. Çünkü seninle birbirimize duyduğumuz aşktan ziyade, sahip olduğumuz
iyiyi ve kötüyü birbirimizle paylaşabildiğimiz, sevdiklerimiz kadar nefret
ettiklerimizi de birbirimize itiraf edip, bir şeyleri daha iyi yapmak için
sabahlara kadar kitap okuyup, kavga edip, uykusuz kalıp birbirimize küs
uyanmayı göze alabildiğimiz bir arkadaşlığımız da vardı. Umudumuz vardı her
şeyden önemlisi. Peki, sen ne yaptın? Çalışmayı denediğin tek iş yeri sana
birkaç yıl istediğin maaşı vermedi, umduğunu bulamadın diye, ha bir-iki tane de
dandik kalp kırıklığı yaşadın diye her şeyden vazgeçip kendini izole etmeyi
seçtin! Sahip olduğun potansiyeli herkesten çok daha aşağı görüp, kendinle
herkesten çok dalga geçip, kendini o ufacık çiftliğe kapattın. Yıllarca
dilinden düşürmediğin, hayat enerjinin kaynağı olduğunu falan iddia ettiğin,
insanlığa karşı duyduğun o büyük öfkenin ateşi yalnızca çiftlikteki bir avuç
insanı mı yakmaya yetiyormuş? Yoksa daha
mı çok yanılıyorum? Kendi buğdayını öğütüp kendi ekmeğini yapmaya başladığında
ve hayatta kalman için kimse senden daha fazlasını talep etmediğinde öfken bir
anda sönüp gitti mi? Kendini antidepresan bağımlısı birkaç “drama queen” ile
bir tiyatro sahnesine kapatıp birkaç ay mutlu olduğunu zannettiğinde her şeyi
çözmüş mü olacaksın? Kendini “gerçek” hissedecek misin sahiden? Birinden
duymaya ihtiyacın varsa ben sana söyleyeyim: Biz hepimiz, yani insanlığın geri
kalanı, etrafımızda örülü yüksek duvarlar olmadan dünyadaki geri kalan yedi
milyar insanla bir arada, onlardan gelebilecek tüm tehlikelere açık ve onların
varlığına, desteğine, sevgisine muhtaç olduğumuz gerçeğini inkâr etmeden
yaşıyoruz. Başka bir deyişle, hiçbirimiz kendini milyarda bire yakın bir oranda
özel hissedecek kadar bozuk bir algıya sahip değil. Yeryüzünün en büyük derdini
biz çekmişiz, en büyük haksızlıklara biz uğramışız, insanlığa verdiğimiz
şeylerin bırak karşılığını, küçük bir parçasını dahi ondan sadece biz
alamamışız gibi, buluğ çağındaki çocuklar gibi küsüp, kaçıp, kendimizi bir
takım duvarlar arkasına hapsedip, zaten herhangi bir şeyle savaşmaya falan
gücümüzün olmadığını daha en başından kabul etmiyoruz.
Peki ya en fazla bir sene içinde
muhtemelen olacakları düşünmeyi hiç akıl ettin mi Uğur? Çakma “kaybedenler
klübü”nüz medyada birazcık daha fazla ses getirmeye başladığı anda hem
hükûmetin, hem kendini politik zanneden çakma aktivistlerin, hem de onları
temsil eden bir takım grupların üzerinize yüklenmeye başlayacağı ihtimali hiç
gelmedi mi aklına? Ne anarşistliğiniz kalacak, ne komünistliğiniz, ne
masonluğunuz, ne de cemaatçiliğiniz. Hadi çok şaşırtıcı bir şey oldu ve
kapınıza kilit takmayı beceremediler diyelim, sayınız biraz daha artıp az çok
ciddi boyutlarda üretim yapmaya başladığınız zaman, elinize ihtiyacınız olandan
ya da tüketebileceğiniz kadarından az daha fazla ürün geçmeye başladığında, o
fazlalıklarla ne yapılacağına nasıl karar vereceksiniz, bu konuda herhangi bir
planınız veya öngörünüz var mı, çok merak ediyorum açıkçası.
Modern dünya tarihinin en meşhur
başarısızlık hikâyesini yeniden canlandırmak uğruna kendine olan bütün
güveninden, seni çevreleyen koskoca bir gerçeklikten kaçıp gittiğine
inanamıyorum, inanmak da istemiyorum.
Lakin inanmak istemeyip inanmak
zorunda kaldığım, vazgeçmek istemeyip vazgeçmek zorunda kaldığım birçok şey
gibi, hayatlarımızı paylaştığımız zamanlarda tanıdığımı zannettiğim ve
hatıralarımın arasında en güzel yere koyduğum Uğur da basit bir yanılsamadan ve
hayal kırıklığından fazlası değilmiş.
Bunun son olması dileğiyle,
Hoşçakal.
Burcu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder