“Yok,” diye itiraz etti Uğur, “bence gayet güzel, çok açık
biçimde anlatmış. Ama nasıl müdahil olunacağını söylemiyor elbette…”
“Onun için dört yıl okuman lazım okulunda" diyerek
güldü Bülent. “Ama okuyanların %90’ı ömür boyu taktik düzeyde karar
verebiliyorlar. Bu işin irfanına sahip olanlar çok az çıkıyor, çoğu da gücün
karanlık tarafına geçiyor; güçlerini para kazanmak için kullanıyorlar.”
“Şimdi iyi güzel de, her eğilim gibi bu da büyüyecek,
gelişecek, yozlaşacak ve demode olacak. Onu anlıyorum ben burada. Sen niye bu
kadar endişeleniyorsun?"
“Çünkü bazen mutasyona uğramış eğilimler ortaya çıkar. Eğilimlerin
çok büyük bir kısmı, hatta aslında hepsi faydacıdır. Bir ihtiyacı karşılamak
için doğarlar.”
“Hadi canım, ne ihtiyacı? Modalar hangi ihtiyacı karşılıyor
peki?"
“Kimlik ihtiyacını. Farklı olma, belirgin olma, özel olma
ihtiyacını karşılar. Sonra yayılmaya başladığında bir gruba ait olmak isteyen
insanlar benimser o modayı, yayılıverir moda hemen. Herkese yayıldığında artık ‘özel’
olmazsın, kendine yeni bir moda aramaya başlarsın.”
“İyi de bu çiftlik de bir ihtiyacı karşılıyor!"
“Evet, karşılıyor. Ama sen benim lafımı kesince kaldığım
yere geri dönemiyorum" durdu ve bir an düşündü Bülent. “Faydacılık
diyordum, evet. Eğilimlerin genelde ahlaki bir hassasiyeti yoktur. Bir ihtiyacın
baskısıyla hareket ederler ve ona ulaşmak için genelde her yolu mubah görürler.
Ama arada bir mutasyona uğramış bir eğilim ortaya çıkar ve tam anlamıyla
idealist biçimde davranır.”
“Hah, şimdi anladım,” dedi Uğur. “İşte onlar çok
tehlikelidir, değil mi?”
“Evet, aynen. Mesela dinler öyledir. Vahiy gelip gelmediğinden
bahsetmiyorum ben, o tamamen inanmakla ilgili bir mesele. Ama bir adam çıkıyor,
binlerce ezilen insanı Firavunun zulmünden kurtarıyor. Başka bir adam çıkıyor,
asla kimseye kötü söz söylemezken, kendisini çarmıha götüren adamı
lanetlemezken mabette para kazanmak isteyenlerin tezgâhını tekmeliyor. Bir başkası
çıkıyor, çektiğimiz acıların nedeninin nefsimizin arzularına kapılmak olduğunu
söylüyor ve ihtiyaçları baştan tanımlıyor. Bir başkası çıkıyor ve 'komşusu
açken tok yatan bizden değildir’ diyor. Bu adamların hepsi dünyayı değiştirdi!”
“Burcu burada olsa hepsinin erkek olmasından girer, kafa
şişirirdi” diyerek gülümsedi Uğur. “Senin göğsünde ağırlık yapan şey bu mudur
yani?”
“Evet,” diye itiraf etti Bülent. “Bu adamlar gibi dünyayı
değişime sürükleyecek bir şeyler başlatmış olmaktan korkuyorum, çünkü biz
sadece yıkabiliriz bu düzeni. Yerine ne koyabileceğimizi bilmiyoruz! Diyelim ki
Türkiye’de bir devrim başladı, ülke bizim kurallarımıza göre yaşamaya başladı.
Paranın yerine ne koyacaksın? Fabrikalardaki işçilere maaşı neyle ödeyeceksin?
Onlar kirasını neyle ödeyecek? Hammaddeyi nasıl satın alacaksın? Malları ve
hizmetleri kime satacaksın?”
"Tamam, anladım da 300 kişi var ortada sadece. 3-5
yılda olsa olsa 3.000 kişi olur. Hadi 30.000 olsun; bunu hissetmez bile Türk ekonomisi.”
“İdealist hareketler salgın gibi yayılır!”
“Ama yüz yılda!” diye sinirlendi Uğur. “Hıristiyanlar ne
zaman yüzlerle değil binlerle ifade edildi? Müslümanlar kaç yıl sonra alabildi
Mekke’yi? Sen bizi onlardan daha güçlü mü görüyorsun!!!”
“O zaman twitter yoktu,” dedi Bülent soğukkanlılıkla.
* * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder