21 Haziran 2012 Perşembe

55


“Yok,” diye itiraz etti Uğur, “bence gayet güzel, çok açık biçimde anlatmış. Ama nasıl müdahil olunacağını söylemiyor elbette…”

“Onun için dört yıl okuman lazım okulunda" diyerek güldü Bülent. “Ama okuyanların %90’ı ömür boyu taktik düzeyde karar verebiliyorlar. Bu işin irfanına sahip olanlar çok az çıkıyor, çoğu da gücün karanlık tarafına geçiyor; güçlerini para kazanmak için kullanıyorlar.”

“Şimdi iyi güzel de, her eğilim gibi bu da büyüyecek, gelişecek, yozlaşacak ve demode olacak. Onu anlıyorum ben burada. Sen niye bu kadar endişeleniyorsun?"

“Çünkü bazen mutasyona uğramış eğilimler ortaya çıkar. Eğilimlerin çok büyük bir kısmı, hatta aslında hepsi faydacıdır. Bir ihtiyacı karşılamak için doğarlar.”

“Hadi canım, ne ihtiyacı? Modalar hangi ihtiyacı karşılıyor peki?"

“Kimlik ihtiyacını. Farklı olma, belirgin olma, özel olma ihtiyacını karşılar. Sonra yayılmaya başladığında bir gruba ait olmak isteyen insanlar benimser o modayı, yayılıverir moda hemen. Herkese yayıldığında artık ‘özel’ olmazsın, kendine yeni bir moda aramaya başlarsın.”

“İyi de bu çiftlik de bir ihtiyacı karşılıyor!"

“Evet, karşılıyor. Ama sen benim lafımı kesince kaldığım yere geri dönemiyorum" durdu ve bir an düşündü Bülent. “Faydacılık diyordum, evet. Eğilimlerin genelde ahlaki bir hassasiyeti yoktur. Bir ihtiyacın baskısıyla hareket ederler ve ona ulaşmak için genelde her yolu mubah görürler. Ama arada bir mutasyona uğramış bir eğilim ortaya çıkar ve tam anlamıyla idealist biçimde davranır.”

“Hah, şimdi anladım,” dedi Uğur. “İşte onlar çok tehlikelidir, değil mi?”

“Evet, aynen. Mesela dinler öyledir. Vahiy gelip gelmediğinden bahsetmiyorum ben, o tamamen inanmakla ilgili bir mesele. Ama bir adam çıkıyor, binlerce ezilen insanı Firavunun zulmünden kurtarıyor. Başka bir adam çıkıyor, asla kimseye kötü söz söylemezken, kendisini çarmıha götüren adamı lanetlemezken mabette para kazanmak isteyenlerin tezgâhını tekmeliyor. Bir başkası çıkıyor, çektiğimiz acıların nedeninin nefsimizin arzularına kapılmak olduğunu söylüyor ve ihtiyaçları baştan tanımlıyor. Bir başkası çıkıyor ve 'komşusu açken tok yatan bizden değildir’ diyor. Bu adamların hepsi dünyayı değiştirdi!”

“Burcu burada olsa hepsinin erkek olmasından girer, kafa şişirirdi” diyerek gülümsedi Uğur. “Senin göğsünde ağırlık yapan şey bu mudur yani?”

“Evet,” diye itiraf etti Bülent. “Bu adamlar gibi dünyayı değişime sürükleyecek bir şeyler başlatmış olmaktan korkuyorum, çünkü biz sadece yıkabiliriz bu düzeni. Yerine ne koyabileceğimizi bilmiyoruz! Diyelim ki Türkiye’de bir devrim başladı, ülke bizim kurallarımıza göre yaşamaya başladı. Paranın yerine ne koyacaksın? Fabrikalardaki işçilere maaşı neyle ödeyeceksin? Onlar kirasını neyle ödeyecek? Hammaddeyi nasıl satın alacaksın? Malları ve hizmetleri kime satacaksın?”

"Tamam, anladım da 300 kişi var ortada sadece. 3-5 yılda olsa olsa 3.000 kişi olur. Hadi 30.000 olsun; bunu hissetmez bile Türk ekonomisi.”

“İdealist hareketler salgın gibi yayılır!”

“Ama yüz yılda!” diye sinirlendi Uğur. “Hıristiyanlar ne zaman yüzlerle değil binlerle ifade edildi? Müslümanlar kaç yıl sonra alabildi Mekke’yi? Sen bizi onlardan daha güçlü mü görüyorsun!!!”

“O zaman twitter yoktu,” dedi Bülent soğukkanlılıkla.

* * *

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder