2 Nisan 2012 Pazartesi

7

“O zaman yarattığımız dalgaya gem vurmanın bir yolunu buluruz hacı" dedi Uğur umursamaz bir tavırla. "Niye okuttuk seni o kadar?” annem gibi konuşmaya bayılırdı, “eğilimi yönlendirirsin!”

Çıktığımız angarya işler binası ile yemekhane arasındaki yolun nasıl geçtiğini anlamamıştık bile. Ellerimizdeki tepsilere çoktan patlıcan musakka, pilav ve cacık koymuş, masalardan masa seçmeye çalışıyorduk. Her zamanki gibi bizim için sürekli endişelenen ve bizi dinleme isteğine gem vuramayan Muammer abiden, gönüllü aşçımızdan, uzağa oturduk.

“Eğilim yönlendirme dalga geçilecek bir konu değil” dedim, aslında konu kelimesi yerine bilim demem gerektiğini söylerdi Üniversitedeki hocalarım bu cümleyi duysalar; ama benim içimden gelmiyordu bunu demek. “Başarısı garantili değil bir defa, YÖK'ün üniversitelerde okutulmasına izin verdiği 7-8 yıl oldu daha. Kaldı ki elimizde kaynak yok eğilim yönlendirmek için. Belki viral yöntemlerle…”

“Ya amma ciddiye alıyorsun sen bu benim dediklerimi" diye sözümü kesti Uğur. "Biz elimizden geleni yaparız, sonrasına karışmayız."

“Bizim sorumluluğumuz ne olacak peki?”

“Oraya hiç girme, fena bozarım seni. Sen manifestonun yayınlanmasını önerdiğinin için suçluyorsun kendini; bakarsan metni yazan Hakan abi senden daha suçlu. Fikri bulan Lütfiye abla ile çiftliği kuran Osman abi ondan daha fazla suçlu. Lütfiye ablayı delirten toplum düzeni de suçlu. Modern dünyadan kendini soyutlayabileceğini öngörüp ilk komünü kuran hele idamlık. Bu zincirde sen öyle önemsiz bir halkasın ki! Zurnanın zırt deliğisin!"

Uğur’un bakış açısından görüldüğünde onun da haklı olduğunu inkâr edemezdim. Çatalı musakkaya daldırıp yemeğe başlamaya niyetlendim, ama Uğur’un hiç susası yoktu bugün.

“O değil de, Burcu ile aranız nasıl?"

Beni sıkan konudan uzaklaşmak için mi yoksa beni daha çok ifrit etmek için mi sorduğundan emin olamamıştım. Ne yanaklarım kızardı, ne durakladım, ne kekeledim; irice bir patlıcanı yakaladım çatalımla, ağzıma atarken “Eh” dedim. Ancak lokmamı yuttuktan sonra devam edebildim:

“Moderatörlüğü fazla ciddiye alıyor, onun dışında sorunumuz yok.”

“Hasta oğlum o kız sana" diye üsteledi Uğur, “yoksa neden sizin gruba girsin?”

Bizim grup boş işlerle uğraşan gruplardan biriydi, Lütfiye ablalar oturup dünyayı kurtaracak şeylerden bahsederken biz komplo teorilerinden kurtulmanın bir yolu olup olmadığını tartışıyorduk. Uğur bizim gruptan kısa sürede sıkılmış, isteyin-çalalım grubuna girmişti; mektuplar içinden benim elediğim ve Hakan abinin seçtiği konuları tartışıyorlardı – kesinlikle bizim gruptan daha eğlenceliydi ama ben kafamdaki soruları çözmeden o gruba geçmek istemiyordum. Bir de ekonomi konuşan bir grup vardı ki henüz mikro ekonomi dersinin ilk haftasında bir yerlerdeydiler – onlar bile bazı açılardan bizim gruptan daha eğlenceliydi; çünkü Burcu bizim grubu kötü televizyon programlarına çevirmişti. Süre kısıtlamaları, konuyu toparlamak için araya girmeler falan derken grup sürekli kan kaybediyordu. Uğur’un teorisine göre bana yanık olduğundan, bana göre ise bana gıcık olduğundan bize katılmıştı. Bir süre öncesine kadar herkes kendi tarlasına yakın evlerde otururken artık tartışma gruplarına göre oturduğumuzdan (grup tartışmaları bazen uzun sürüyor, diğer grup üyeleri rahatsız olabiliyordu) bir de bizim binaya taşınmıştı Burcu, tartışmaları ele geçirdiği gibi evi de ele geçirmesi an meselesiydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder