16 Nisan 2012 Pazartesi

14


Akşama kadar gezdiğimiz tarlaların çoğuna buğday ekilmiş olsa da arazinin ortasından geçen küçük derenin yanında ayrılan yaklaşık 5-6 dönümlük araziye çeşitli sebzeler ekilmişti. Şakayla karışık, ahalinin yeni para biriminin buğday olduğunu söyleyen Osman Bey, kendi ihtiyaçları kadar buğdayı ayırdıktan sonra kalanıyla dış dünyadan ihtiyaçlarını buğday karşılığında ve köylüler ile değiş-tokuş ederek alıyorlardı. Ancak para ile alınması gereken ürünler (ilaç, teknik ekipman, yedek parça vb.) ve ödenmesi gereken vergiler için vakıfın elinde sınırlı bir miktar para vardı. Bu ödemeleri yapan, vakfın ön muhasebesini yürüten görevliler aynı zamanda ahaliden isteyen kişilerin de gelir ve giderlerini iade ediyordu. Ancak Osman Bey’in ifadesiyle çoğunluk vekaletini anne-babasına veya kardeşlerine vererek buraya gelmişti.

Yerleşkeden tarlalara giden yolların tümü asfalt olmasa da en azından düzgün bir şoseydi ve yeterince geniş idi. İleride tüm topraklar işlense ve çiftlik nüfusu 500’ü bulsa bile bu yollar gerekli altyapıyı sağlayacak biçimde tasarlanmış, çiftlikte olası 4 başka yerleşke için tüm gerekli hazırlıklar yapılmıştı. Her biri birbirinden bağımsız 5 köyü besleyecek kadar toprakları olduğunu söyleyen Osman Bey bize ufak da bir sır verdi; en büyük harcama kalemi olan elektrik için rüzgâr türbinleri kurmayı planlıyorlardı. İlgili yasal düzenlemelerin tamamlandığında arazinin her yanından görülen Güneydoğu’daki tepenin üzerine 50 türbin kurulacak, üretilen elektrik hem kullanılacak hem de şebekeye satılacaktı.

Yol boyunca gördüğümüz ahali ile selamlaşıp iki üç cümle etme fırsatı bulmuş olsak da esas konuşmaları akşama bırakmaya karar vermiştik, bu yüzden ne traktörü üzerinde bize gülümseyen haşmetli sakalıyla çiftliğin kralı gibi gözüken Hakan Bey ile ne de diğerleriyle konuştuklarımızı burada aktaramıyorum. Ancak hepsi dışarıdan gelen biz garip misafirleri iyi karşılamış, bizi görünce şaşırıp sevinmişlerdi. Arada bir gelen resmi görevliler ve değiş-tokuş için uğrayan köylüler dışında çiftliğin pek rahatsız edilmediğini öğrendik; aynı zamanda Dış İlişkiler Sorumlusu da olan Hakan Bey çevre köylerden gelip bir köşede 3-4 bira içen gençlerden, meraktan dolayı yakınlardaki Bozören, Çardak, Cihadiye ve Çengel köylerinden bisikletle gelen çocuklardan ve yolunu kaybeden çulluk avcılarından başka pek misafirleri olmuyordu. Bira içen gençlere ilişmediklerini, çocuklara çay ve kurabiye verdiklerini, çulluk avcılarını da arabayla çiftliğin dışına hatta hava kötüyse köylerine kadar götürdüklerini anlattılar.

Ahalinin kendi akrabaları ve arkadaşları da elbette çiftliğe gelebiliyordu, her biri kendi çevresini buraya gelmemek konusunda sıkı sıkıya uyarmış olsa da özlemlerine dayanamayıp gelen annelerini, babalarını kapıdan geri çevirmiyorlardı. Ancak bu tür ziyaretçilerin sayısı iyice azalmıştı, birkaç defa gelen yakınlar ve arkadaşlar burada korkacak bir şey olmadığını gördükten sonra ziyaretleri iyice seyrekleştiriyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder