3 Kasım 2015 Salı

91

Sonra dün bu Emel aradı bizim çiftliği. Bülent artık yerinde olmadığından ben açtım telefonu, karşımda cıvıl cıvıl bir ses:

“Merhaba, ben Emel Çınar. “Üçlü Cephe” programından arıyorum. Yetkili biriyle görüşebilir miyim?”

Bilgiçlik taslayıp “bizde yetkili yok” falan demedim, uslu uslu cevap verdim:

“Merhaba. Konu neydi Emel Hanım?”

“Bir televizyon programımız var bizim” dedi duraksayarak, “siz orada seyretmiyorsunuzdur muhtemelen. Bildiğiniz talk-show’lardan farklı, ama neticede bir sohbet programı. Eğer uygun görürseniz sizin kamptan birkaç kişiyi programımızda ağırlamak istiyoruz.”

“O zaman” dedim, “Hakan abiyle görüştüreyim sizi. Şu anda çiftlikte bir yerlerdedir, ben onu bulayım. Bir saat sonra ararsanız görüşebilirsiniz.”

Veda ederek kapattı telefonu.

Koşup Hakan abiyi aramaya çıktım ben de. Genelde olduğu gibi idari işlerin başında değil, tarlada buldum onu ve kısaca durumu anlattım.

“Aman Antep Kartalı duymasın” dedi, “hemen hır çıkarır bu konuda da. Akşam toplantı falan yapmak lazım, ancak ondan sonra kesin bir cevap verebiliriz. Ne zaman arayacak bir daha?”

“Yarım saatten az kaldı abi.”

“O zaman hadi!”

Telefonda konuşmalar, akşam toplantısında tartışmalar, Antep Kartalıyla atışmalar derken “tehlikeli insanlar” olmadığımızı (Lütfiye ablanın lafı) ispat etmek için programa katılmamız gerektiğine nispeten kolay biçimde karar verildi. Ama sorun ondan sonra başladı; Emel Hanım bizden üç konuk istemişti. Lütfiye abla “Benim ne işim var oralarda?” diye yan çizdi, Antep Kartalı alçaktan uçmak istediğini söyledi, Berk zaten resmen burada değildi, Hakan abi zaten hikayesini gazete röportajında anlattığını ve konudan sıkıldığını belirtti… Sosyalleşmekle arası hiç olmayan 97 kişi (Bülent’i de saymazsak 96) gitmemek için bin bir tane bahane ileri sürüyordu.

Ben, memleketi yakıp yıkmaya hevesli olan ben ise gitmek istiyordum ama en baştan gönüllü olmadım. İlk saatin sonunda söz aldım:

“Arkadaşlar” dedim, “Bence bu iş için en iyi adaylardan ilki, ne kadar isteksiz de olsa Hakan abidir. Hem başından beri bu işin içinde, hem yakışıklı, hem de ağzı laf yapıyor maşallah!”

Gülüşmeler bitince devam ettim.

“İkinci adayım da Lütfiye abla.” Daha ben bunu der demez eliyle “Hayır” işareti yaptı öfkeyle. “Ama o istemiyorsa onun yerine ben bu göreve talibim.”

“Üçüncü adayım ise Burcu. Fırınıyla yarattığı başarı hikâyesi sayesinde o da içimizdeki ünlülerden sayılır. Üstelik moderatör olarak çok başarılı, yani lafı ne zaman kesmesi gerektiğini biliyor. Çok iyi de konuşuyor.”

“Başka aday veya gönüllü yoksa bu üç ismi aday gösteriyorum.”

Bütün eller havaya kalktı ve ben kendimi kaos planımın ikinci aşamasında buluverdim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder