26 Ocak 2015 Pazartesi

90

Emel temel sorun olan güvensizliğin üzerine gitmeye karar verdi ve hiçbir resmi gücü olmayan bir sertifikasyon sitesi oluşturdu. Bağışların nasıl harcanması gerektiğine dair kriterlerini açıkça belirledi, derneklere puan vermeye başladı. Önceleri kimsenin umurunda olmayan sertifikasyonlar ve puanlar, bir iki ünlü hayvan severin medyada bahsetmesiyle bir anda popüler hale geldi. Sertifikasyonu almak için bağışlarını internet üzerinden denetime açan, genel giderlerini gelirlerin %20’sinin altına çeken ve geri dönüşüme odaklanan (lokantalardan artıkları topluyorlardı alt tarafı) ilk dernek bir anda hayvan severlerin gözdesi oldu ve ilk ay içinde aldığı bağışlar %500’den fazla artış gösterdi.

Gerisi çorap söküğü gibi geldi. Tüm ülkeden bir sürü dernek sertifika almak için başvurdu, genel giderlerini kısamayan dernek ve kurumlar önerildiği gibi birleşmeye başladılar, düzenli bağış yapan hayvan sever sayısı her ay katlanarak arttı. Sonunda başbakan çıkıp televizyonda ihtiyaç sahibi insanların farkına bile varmayan bu insanların köpekler için bu kadar çalışmasına hayret ettiğini söyleyerek roketi ateşledi; başbakanı sevmeyen herkes bir anda derneğe para yağdırmaya başladı.

Emel birden bire aklına güvenilen, sözü dinlenen bir medya figürü haline gelmişti. Belagatle konuşarak ve ilgi alanının dışına çıkmadan röportajlar veriyor, televizyonlara çıkıyordu ki onu Murat’la ve iktidar partisinin gençlik kolları başkanı ile birlikte çağırmıştı bir gazeteci canlı yayına.

Hesapta Emel’i ve Murat’ı “harcaması” gereken gençlik kolları başkanı, dünyayı değiştirmek için iri laflardan çok küçük adımlar atmayı yeğleyen bu iki genç karşısında canlı yayında rezil olmuştu gazetede anlatıldığına göre. Emel politikaya hiç bulaşmadan sokak hayvanları konusunda konuşmaya zorlamıştı başkanı, hazırlıksız olan başkanla dalga geçme görevini ise Murat üstlenmişti.

Bu muhteşem ikilinin karşısına çıkıp kendini göstermeye niyetli olanlar kısa sürede tükendiğinde ikiliye televizyon programı yapmaları önerilmişti. İkili bunu da ilginç biçimde kabul etmiş, ilk konuk olarak da bizim Berk’i çağırmaya niyetlenmişlerdi. Ortalıkta görülmek istemeyen Berk bir mektup yazarak bunları reddedince ikili vasat misafirler ağırlayan bir talk show yapmak istemediklerini söyleyerek Kağan Kızıltepe’yi çağırmışlardı.

 Kağan Kızıltepe adını ben bile biliyordum o zaman. 2010 yılında aniden ortaya çıkan genç şair. Ertesi sene şiir yazmayı bırakıp memlekette ilk defa aynı anda 6 tiyatro ekibi tarafından 5 ayrı şehirde sahneye konulan, “dizi profesyoneli” oyuncuların dizi çekmeyi bırakıp oynadıkları, kitabı bile çok satanlar listesine giren “Üç Cephe” adlı oyunun yazarı. Gerçek adını bilmediğimiz biri. Yazdığı kitapları bir bankanın yayınevine gönderen, gelirlerini de Darüşşafaka’ya bağışlayan gizemli yazar.

Erkek mi kadın mı, genç mi yaşlı mı olduğunu bilmediğimiz Kağan Kızıltepe bir mektup yazarak geçen Cumartesi televizyona çıkmayı kabul etmişti. “Gizemli adam rolünden sıkıldığını, gündemden düşmenin en iyi yolunun bu olduğunu” söylemişti mektubunda.

Sonunda ortaya çıktığında saçları erken yaşta dökülmüş, gözlüklü, Karaköy vergi dairesinde şef olarak çalışan Hakan Babüroğlu’nu görenler gözlerine inanamamıştı. Adamcağız 32 yaşındaydı, çevresinde sevilen, işini iyi yapan bir adamdı ve kimse ne zaman oturup roman yazdığını anlayamamıştı. Canlı yayının 12. dakikasında Hakan insomnia hastası olduğunu, yazmanın kendisine iyi geldiğini, bu aralar artık her gece 2-3 saat de olsa uyuyabildiğini neşeyle anlatmıştı!

Üçlü o kadar eğlenmişti ki, Maliye Bakanlığı’nın özel izniyle ertesi hafta Hakan da programın sabit elemanı olmuştu. Paralar yine Darüşşafaka’ya gidiyordu.

Millet bu üçünün ağzına bakıyordu bu Cumartesi ne konuşacaklar diye. Bizden ve tasarruf planımızdan kimsenin bahsetmemesine şaşmamak gerekiyordu demek ki.


* * *  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder