4 Kasım 2015 Çarşamba

92

Bize bıraktıkları numarayı arayıp programa üç kişi katılacağımızı söylediğimizde çok sevindi Emel Hanım, hemen nasıl geleceğimizi sordu. Bu haftaki programa çıkmak ister miymişiz? Otobüsle mi gelecekmişiz? Bizi alması için araba yollamalı mıymış?

Hakan abi bu sevimli, hevesli ve sesiyle insanın içini ısıtan kadını sakinleştirene kadar akla karayı seçti. Bizim hepi topu 1 yıldır burada olduğumuzu, oraya gelirken zorlanmayacağımızı, bizi İstanbul Esenyurt Otogarından aldırmasının yeterli olacağını anlattı durdu. Hayır, sorular konusunda bir sınırımız yoktu, istemediğimiz soruya cevap vermezdik zaten. Canlı yayına çıkmakla ilgili bir sorunumuz yoktu, ama acemi olduğumuzu baştan kabul etmeliydi. Sözleşme yapmaya gerek yoktu, vallahi gelecektik. Hayır, ücret istemiyorduk. Hayır, vakfa bağış falan da istemiyorduk. Korumaya gerek var mıydı, sanmıyorduk – ama isterse koruma tutabilirdi. Çiftliğin kapısı bile yoktu doğru dürüst, zarar vermek isteyen içeri istediği zaman girerdi zaten.

Sonunda Hakan abi dayanamayıp:

“Elinizde hazır bir liste mi var? Bu soruları kafadan mı soruyorsunuz?” dedi gülerek.

Elbette bir liste varmış, işler kontrolden çıkmasın diye televizyon kanalı ellerine tutuşturmuş. O yüzden soruları sorması gerekiyormuş, ayrıca bize e-posta ile uyulması gereken kuralları yollayacakmış. Bunu göndermesi zorunluymuş, ama orada özgürce konuşabilirmişiz. Ama televizyonda marka ve firma ismi söylemeyecekmişiz, küfürlü konuşamazmışız.

Eh, onları da kabul etti Hakan abi haliyle.

Burada bitti sanıyorsanız bitmedi; ama ben anlatmaktan sıkıldım. Ne giyecekmişiz, ne giymemeliymişiz, program ne kadar sürermiş… Bir noktada sıkılıp Burcu ile ikimiz dışarı çıktık.

“Arayayım mı Bülent’i acaba?” dedim. “Bizi izlesin televizyonda.”

Burcu hemen lafın gideceği yeri anladı ve yumruğunu sıktı:

“Sen” dedi, “çok oluyorsun artık. Uzatma dedikçe uzatıyorsun konuyu. Lisede miyiz oğlum?”

“Hepimizi özlemiş olabilir. Onun için dedim. Sen aramayacak mısın kimseyi, seni seyretsin diye?” Baktım kızıyor, daha açık söyledim: “Annenleri falan?”

“Ararım elbette, hatta bence onlar da atlar gelir İstanbul’a. Sen ne yapacaksın?”

“Ben sanırım bir tek Bülent’i…”

Kol mesafesi dışında olduğumdan yumruktan kurtuldum ve koşarak kaçmaya başladım. Peşimden gelmedi neyse ki!

“Seni var ya, canlı yayında rezil edeceğim!” dedi öfkeyle. Neyse ki ortalıkta kimse yoktu da duymadı kimse.

“Ne yapacaksın da rezil edeceksin acaba?” diye ağzından laf almaya çalıştım.

“Burcu’dan bahsederim!” dedi kendinden emin biçimde. Dondum kaldım.

“Hatırlamıyor musun, ‘Herkesin bir Burcu’su vardır’ demiştin! O zamana kadar rüyanda Burcu diye sayıkladığın için uzak duruyordum senden. Buket demişti adımı sayıkladığını. Ama sen başka bir Burcu’yu görüyordun rüyanda! İşte bunu canlı yayında anlatacağım. Herkes gülecek, bir kişi hariç! Burcu biliyor mu ona aşık olduğunu?”


“Eğer bundan bahsetmezsen seni büyük sırra ortak ederim” dedim son bir hamle yaparak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder