15 Kasım 2015 Pazar

101

* * *
Otobüs yolculuğu boyunca ben “bayan yanı” 11 numaralı koltukta otursam da tam yanımdaki 10 numarada oturan Uğur sürekli benimle konuşmaya çalıştı, bunu belirtmeden edemeyeceğim. Sürekli konunun etrafında dolaşsa da günlük hakkında ne düşündüğümü öğrenmek için can attığı çok belliydi. Ama Boğaz Köprüsünü geçinceye kadar günlüğe lafı getirmedim, getirmesine de izin vermedim. Hakan abi de uzaklara baktı, hiç yardımcı olmadı, bu da kayıtlara girsin lütfen.

Sonunda:

“Uğur” dedim, “okudum. Tüm günlüğü okudum. Ama senin tam olarak neyi merak ettiğini anlayamadım hâlâ? Nedir, mesele nedir? Neyi sormak istiyorsun?”

“Ya yok, genel olarak neler düşündüğünü merak ettim.”

“Genel olarak şunu düşündüm, canlı yayında seni rezil etmediğime değdi. Okuduklarımı genel olarak sevdim. Genel olarak aydınlatıcı oldu.”

“İyi bari.”

Gebze’ye kadar konuşmadı. İstediği cevabı alamamıştı. Ne Hakan abi gibi uzaklara daldı, ne yanımdaki kız gibi kitap okudu, ne öndekiler gibi şoförün arabayı nasıl kullandığına odaklandı. Kımıldayıp durdu yanımda; sırtını arkalığa iyice yasladı olmadı, öne kaykıldı olmadı, bacak bacak üstüne attı olmadı… Sürekli bir kıpırtı, hiçbir yere iki saniyeden fazla odaklanmayan gözler.

“Peki” dedi sonunda, “Bülent korkmakta haksız mı sence?”

“Bence haksız. Haksız, çünkü artık değiştiremeyeceği bir şey için panik oluyor. Diyelim ki gerçekten bir çılgınlık başlattık ve çok yakında memlekette taşlar yerinden oynayacak. Kaos günleri gelecek gerçekten diyelim. Bu durumda ‘vay biz ne yaptık?’ demenin ne faydası olacak ki? Hem bizim yaptığımız yüz bin atlıyla bir şehre dalmak ve herkesi öldürmek, yakıp yıkmak gibi bir şey değil ki, bir fikir atıyoruz ortaya. Karşımızda milyonlarca insan var, hepsinin kendine göre aklı var, süte iki kaşık maya çalıp yoğurt yapar gibi değiştirmiyoruz ki insanları! Kendi kafalarıyla düşünüp, bizim dediklerimizi haklı bulurlarsa, bununla da yetinmeyip hayatlarını değiştirmeye başlarlarsa, bu özgür iradeleri ile yaptıkları bir seçim olur.”

“Ama…”

“Ama ne? Biz başlattık mı diyeceksin? Onu geçeceksin anam babam, onu geçeceksin. Rahmetli anneannem ‘takma akıldan akıl olsa sikimden kaval olurdu’ derdi. Sen en dersen de, insanlar kabul ederse eder, etmezse etmez. Dediğim gibi, bir kimyasal tepkime değil ki bu! Böyle bir eğilim görüyorsa, yeni bir ülke ve yeni düzen için çalışmaya odaklanması lazım. Yaratılan eğilim nerelerden çürüyebilir, yozlaşabilir onu düşünmesi falan lazım, ne bileyim?”

“Doğru diyorsun ama, ona anlatamıyorum. Bana kalsa ben o kadar etkili olacağımızı da sanmıyorum kısa vadede. Sultanhisar’dan gelince onunla sen de konuşur musun?”

“Kısa vadede derken? Yani gerçekten bu çiftliğin ve felsefi araştırmaların gerçek bir sonucu olacağına ama bunun daha uzun süreceğine mi inanıyorsun?”

“Evet?!” diye itiraf etti Uğur.

“Ah siz erkekler, daha ufağına razı olmazsınız zaten. Âşık olduğunuzda o kızı dünyada başka hiç kimse sizin gibi sevemez, futbol takımı kurduğunuzda mutlaka hedefiniz Barcelona olmaktır, bir icat yapsanız dünyadaki en zengin adam olmak için yola çıkarsınız. Oysa dünya, doğa, alem, adına ne dersen de bu kadar kolay teslim etmez kendisini. Devasa bir dengedir o, o dengeyi bozmaya çalışmak ham bir hayaldir. Bazıları dengenin bir parçası haline gelir, ama bunu becerenler de dengenin özüne dair bir şeyler yakalamıştır genelde. Oysa biz kurulan her gün yeniden kurulan dengeye direnmeye çalışıyoruz. Dünya her gün yeniden kuruluyor ve gitgide hızlanıyor, biz de hızına ayak uyduramıyoruz. Belki, ama bak sadece belki diyorum, belki o dengenin önüne geçersek bir şeyleri değiştiririz. Bunun için de bir hayalimiz olmalı, henüz bir hayalimiz yok. Biz sadece o dev dengede farklı bir tat, bir lezzet, bir kaçamak ihtimaliyiz. Özgünüz evet, ama evrenin de çok umurundaydı özgünlüğümüz.”

Yol boyunca Uğur bir daha ağzını açamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder