* * *
Sabah kalktığımda, kapının
altından atılmış bir kâğıt vardı yerde.
“Sürekli koşmak zorunda değilsin.
İlerlemek, kimin tarafından baktığına göre değişen bir eylem biçimidir;
ilerlediğinden eminsen belki yeniden düşünmen gerekiyordur. Son birkaç yılın
kendine bir rutin oluşturmakla, işleri yoluna koymakla geçtiyse belki artık
dalga işlevini çökertme çabasına ara verme zamanın gelmiştir.
Dur!
Dur ve…
Dur ve dinle! Sana ne söylüyor o
ses?
Dur ve düşün!
Dur ve bekle, sana yetişsin! Hatta
elinden tut!
Dur ve sonra iki katı hızla devam
et!
Dur ve etrafına bak.
Dur ve korktuğun şeyin gözünün
içine bak.
Dur ve yönünü değiştir.
Dur ve senin gibi duranların
gözünün içine bak. Gördüklerine şaşırabilirsin.
Dur ama durmaktan bir şey umma.
Dur ve neden harekete geçtiğini
hatırla.
Dur ve sana durma diyenleri gözden
geçir.
Dur ve bekle, kendini göstersin.
Dur ve gülümse.
Dur ve ağla artık, yeterince
uzaklaştın.
Dur ve içini dök. Söylenmeyen söz
ağırlaşır.
Dur ve elini uzat, tutmazsa
tutmaz.
Dur ve otur, biraz nefeslen.
Dur. Durmak anlamsız gibi gelene
kadar.
Dur ve hazır ol, o sana doğru geliyor.
Dur ve ağırlıklarından birazını
buraya bırak.
Dur ve senden sonra geçecekler
için bir not yaz.
Dur ve ıslık çal, koşarken zordur
ıslık çalmak.
Dur ve hayal et.
Bu muydu istediğin?”
Kimin yazdığını bilmesem de
yaklaşık bir tahminim vardı, kendi kıyametimize doğru koşar adım gittiğimizi
düşünen ve bizi durdurmak isteyen Bülent vardı bir tek. Ama o da Sultanhisar’daydı.
Sevda uyuyordu. Elimde mektupla,
ne yapacağımı bilmez biçimde kapıyı açtım, binanın dışına çıkar çıkmaz Uğur’u
kaldırımda oturur buldum. Sırıtarak bana bakıyordu.
“Günaydın abi!” dedi.
“Günaydın! Bülent mi yazdı bunu?”
“Dün yazmış. Gece. Ağlak bir de
e-posta yazmış bana, ama sanırım konuyu sen zaten biliyorsun. Aşık olmuş yine…”
“… kerkenez” diye ben tamamladım.
Ona kalsa daha sert bir şey diyecekti.
“Bir de oturup bunu yazmış. Ona
göre kafamız netleşip dışarıdakilere bir mesaj vereceğimiz gün böyle bir
metinle başlamamış gerekirmiş. Herkes sürekli ileri gitmekten, gelişmekten,
ilerlemekten bahsederken bunun saçmalığını yüzlerine vurmalıymışız. Ama bizi
dinleyeceklerine, bize kapılacaklarına dair korkusu sanırım biraz zayıflamış,
onları kimse etkileyemez, harekete geçiremez diyor.”
“Oysa?” diye kaşıdım.
“Oysa sözümüzü yaymak çok kolay”
dedi Uğur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder