11 Kasım 2015 Çarşamba

99

* * *
Sanırım o son kadehi içmemeliydim. Şimdi, sabahla öğle arası bu vakitte yazdıklarımı okuyunca silmek istiyorum ama Uğur’a söz verdim silmeyeceğim diye.

Dün gece, televizyon programından sonra ev sahiplerimiz bizi dışarı çıkardıklarında, bütün sosyal yeteneklerimin köreldiğini hemen fark edemedim. Nazikçe benim kadehi doldurma demeyi, bana asılan sunucuyu (hangisi diye sormayın, söylemem) kırmadan atlatmayı başarırdım eskiden olsa. Üstelik alkole de daha dayanıklıyımdır ben!

Velhasıl kelam o kadar içtik ki, Hakan kendini tutsa da ben ve Uğur otogarda otobüse bindirilebilir halde değildik. Bize hemen düzgün bir otelde oda ayarlandı, Uğur’u zorlayarak bellek çubuğunu elinden aldım, otelin bilgisayarından dosyayı açtırdım, okudum ve sonra o bir sayfayı yazdım.
Alkolün etkisiyle bu kadar açık yazdığım şeylerin hepsine şimdi de katılıyorum. Ama şimdi olsa böyle girmezdim lafa. Madem otobüsümüze daha 3 saat var, şimdi yeniden deneyelim:

Ben Burcu. Başarılı olmanın insanı mutlu etmediğini kanıtlayan çiftlik üyelerinden biriyim. 25 yaşında aklıma koyduğum her şeyi 35 yaşıma ulaşana kadar başardım, sonra da boşluğa düştüm. Bunu yukarıdaki sayfalarda da görmüşsünüzdür zaten; ama daha derin bir şey bekliyorsanız boşuna beklemeyin. Bütün olup biten bu kadardı, bu yüzden buradayım.

Aslında ben hayal kurma gücümü ya da hayal kurma yeteneğimi kaybettim. Öyle dersem kolay anlaşılır halim. Yaşıtlarım üniversitede hızlı bir kariyer, şarap şişesini masada açtırabilecek ve düşünmeden para harcayabilecek, prestijli bir maaş hayal ederdi. Bunu elde ettiklerinde yurt dışı turları, yakışıklı bir adam, şirket arabasına geçiyordu hayaller. Acılı ayrılıklarda intikam hayalleri, iyi giden ilişkilerde ise çocuklar düşlüyorlardı. Evlenip çocuğu yapan çocuğu en mükemmel okula yollamak için çırpınıyordu. Önlerine sürekli yeni bir hayal koyup bunu bir hedefe dönüştürüyorlardı kısacası. Bir hedeften bir sonrakine çırpınıyorlardı, sadece şarabın kalitesi artıyordu zaman içinde, bir de şikâyet ettikleri adamlar.

Ben bunu beceremedim. Asla büyük kariyer hayallerim olmadı. Daha mütevazı hedeflerle başladım hayata. İlk işime büyük bir keyifle ve aşkla sarıldığımda batacak mıyım çıkacak mıyım belli değildi. O zaman hayatımda ilk defa, her akşam hayal kurmaya başladım. İşi nasıl büyüteceğimi, başladığım işi nasıl başaracağımı anlatıyordum kendi kendime.

Yastığa başınızı koyduğunuzda, elinizden tutup sizi uyku âlemine geçiren şeye hayal denir. Bir hayaliniz yoksa karanlık bir sudaki girdaba dönüşür yastık. O yüzden daha çocukken masallar okur anneniz veya babanız size; uyku cinlerinden, şeytanın vesvesesinden sizi böyle korur. O en korunaksız olduğunuz, kapalı gözlerle uykuyu beklediğiniz anlarda kesif bir karanlığın içine düşmeden uykuya geçersiniz masallarla. Pamuk prenses bitince Keloğlan tutar elinizden. Büyüdüğünüzde de kendi masallarınızı anlatırsınız, onlara hayal dersiniz.

Bir hayali gerçek olduğunda kolayca bir sonrakine geçer çoğu insan, ben bunu beceremedim. İşler sonunda kendi başına yürüyecek kadar büyüdüğünde uyku uyuyamamaya başladım. Önceleri uykuya geç dalmalar, TV başında uyuklayıp onun sesiyle kafandaki sessizliği bastırmalar, sinirleri gevşetmek için bir kadeh şarap içmeler… Sonra hobiler, psikologlar, gereksiz erkekler…


Yeni bir hayal kurmaya gücüm mü kalmamıştı? Hayallerin gerçekleştiği anda değersizleştiğini görüp yaşama amacımı mı kaybetmiştim? Ne için uğraşıyorum ki mi demiştim? Şu anda o sürece dâhil hatırladığım tek şey mutsuzluk, depresyon, amaçsızlık ve kimyasallar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder