16 Ağustos 2012 Perşembe

83


Ben şahsen aradaki bu farkın babalıktan ileri geldiğini düşünüyorum. Hakan abi baba 'gibi' davranıyor, evet, ama çocuklara yardım etmekten yana. Ama Bahadır abi takma akıldan akıl olmayacağını, çocukların kendilerinin öğrenmek zorunda olduğunu 'biliyor'. Çocuklara takıldıklarında on kere yardım ederseniz, on birincide engeli aşmaya çalışmayıp "babaaa!" diye sizi çağıracaklarını biliyor. Bunları açıkça konuşmadık hiç, ama sanırım artık daha iyi bir gözlemci oldum ve teşhisi kendim koydum.

Yol boyunca sürekli konuşmak istesem de çenemi tutup Bahadır abiyi gözledim; araba kullanışını, halini, tavrını, hareketlerini. Dikkatli bir sürücü olmasının yanı sıra boş konuşmayı da pek sevmiyordu, açtık TRT FM'i dinledik. Neredeyse bir yıldır radyo dinlemediğim için bana gayet ilginç geldi aralardaki konuşmalar, şarkılar, türküler ve haberler. Radyonun normal yayınları hatırladığım gibiydi, ama haberler iyice partizanlaşmıştı. İktidar "belirtiyor" ve "en güzel cevabı veriyor", muhalefet "iddia ediyor"du; yarın iktidar değişse roller aynı kalacak, sadece oyuncular değişecekti.

Bunları düşünürken Bahadır abi ilk defa konuştu: "Bak yaklaşıyoruz" dedi, tabelaya göre Sultanhisar'a 12 km kalmıştı. Sultanhisar uzaktan göründüğünde Bahadır abi soldaki bir köy yoluna saptı ve "Madem daha hava kararmadı, bizim tarlaları göstereyim sana" dedi.

Eskihisar köyüne giden yol üzerinde bir noktada durduk ve kenara çektik. Tarlalarda kimse kalmamıştı, o yüzden kimseyle tanışamasak da ilk brifingimi orada aldım. Gözümüzün gördüğü neredeyse tüm araziler çiftliğe aitti, Bahadır abiye göre küçük tarlalar birleştirilmiş ve işleme açısından daha verimli hale getirilmişti. Hepsi düzenli biçimde ekilmişti, şimdilik fıskiyelerle sulansa da seneye damla sulama sistemi kurulacaktı. Mevsim nedeniyle çoğunda sebze vardı, ama sonbaharda buğday, kışın da patates ekmeyi düşünüyorlardı. Eskihisar köylüleri seneye nadasa bırakmayı planlıyordu arazilerin çoğunu, Bahadır abinin gazıyla ürün değiştirmeyi denemeye ikna olmuşlardı; ama bu kadar işbirliği bizim izolasyona dayalı çiftlik anlayışımıza nasıl uyacak bilmiyordum. Elbette bunu o anda söylemedim. Bahadır abi mahsulü ve tarlaları gururla gösterirken bunu söylemek istemedim doğrusu.

Yaklaşık on dakika konuştuktan sonra, hava neredeyse tamamen kararmışken görebildiğim en uzak noktada, tarlaların ortasında bir ışık yandı, sonra bir tane daha, sonra bir daha.

"Hadi," dedi Bahadır abi, "bizim inşaat orası. Bizim tayfa orada güzel bir masa kuruyordu senin için, hazırdır muhtemelen. Daha fazla bekletmeyelim."

Arabaya atlayıp binaların bulunduğu alana doğru hareket ettik. Asfalttan çıkıp stabilize yola girdiğimizde uzaktan ancak iki bina görülebiliyordu. Fakat içeri girince aslında birinin kabası bitmiş dört bina olduğunu fark ettim, 3 katlı binanın kabası tamamlanmış, hatta zemin katın pencereleri bile takılmıştı, diğer üç bina ise daha birinci katları çıkmış haldeydi. Dört bina birbiriyle eşit gibi görünüyordu, ortasında kare şeklinde bir avlu bırakılarak dört yana dört bina yapılmıştı. 80'li yılların filmlerindeki inşaatlar gibi kolonların geleceği yerlerde demir filizleri görünüyor,  binaların aralarında bir beton karıştırma makinesi, bol miktarda kum ve çimento torbaları vardı. Bu yerleşkenin çevresi tel örgü ile kapatılmış, bizim girdiğimiz Kuzey ucuna ve tam karşıdaki Güney ucuna daha sonra kapı yapılacak birer boşluk bırakılmıştı. Avlunun ortasında muhtemelen havuz yapılacak bir çukur görünüyordu. Çukurun etrafında da bir sürü insan, çıplak ampullerle aydınlatılmış masalarda oturmuş bize bakıyor ve gülümsüyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder