"Bunu deneyen kaçıncı kişi
olacaksın merak ediyorum" dedi Hakan. "Anneleri babaları denedi,
amcaları dayıları denedi, okulda hocaları, birlikte komutanları denedi. Biz
onlara bu baskıyı yapmadığımız için burada duruyorlar. Bırakalım biraz
somurtsunlar, haytalık etsinler. Bırakalım sıkılmaktan sıkılıp kendi yollarını
çizsinler. Olmaz mı?"
"Öyle yapıyoruz zaten. Ama
şimdiye kadar bir ilerleme kaydedemedik."
"Bence kaydettik. Kendi
zamanlarının kendi kontrollerinde olabileceğini öğrendiler. Şimdi de o zamanı
nasıl harcayacaklarını bulacaklar."
"Oğlum," dedi Lütfiye,
"bu nişan falan çok değiştirdi seni. İyice iyimser oldun sen. Ben bütün
ömrünü böyle harcayanlar gördüm. 6 sene kanepede oturup depresyonu geçsin diye
bekleyenler biliyorum."
"Ama kalktı değil mi 6 senenin
sonunda?"
"Evet, ama öğrendiği şey o altı
seneye değmezdi."
"Bunu bilemeyiz. Ama benim
dediğim şey o değil. Ben diyorum ki, bu Roninlerin hiçbiri bütün hayatı boyunca
haytalık eden tipler değil. Hepsi okulunu okumuş, iyi evlat olmuş, ama iyi
olmaktan sıkılmışlar. Çünkü iyilik içlerinden gelmemiş, dışarıdan öğretilmiş ve
kontrol edilmiş bir iyilik söz konusu. İyi olmaya, uslu olmaya, efendi olmaya
zorlanmışlar. Bazılarının hiç sevgilisi olmamış, çünkü iyi çocuk olmaktan
fırsat bulamamışlar."
"Tamam, tamam, bu konuda
karışmayacağım sana. Daha önce de söz vermiştim hatırlarsan. Ama içim içimi
yiyor."
"Tam babaanne oldun sen Lütfiye
Abla, vallahi diyorum bak."
"Senin yarın yapacak işin yok mu?
Hadi git başımdan yahu!"
Hakan ateşin başından kalktı,
"Yarın görüşürüz" deyip tepede gördüğü ateşe doğru yürümeye başladı.
Daha 30-40 adım atmıştı geldiğini gören Roninler el çırpıp tempo tutmaya, onu
çağırmaya başladılar:
"Ha-kan A-bi, Ha-kan A-bi!"
Biraz daha yaklaştığında Sevda'nın da
aralarında olduğunu fark etti. Muhtemelen onu merak etmiş, ama Lütfiye ile
konuşurken yanlarına gelmemişti. Şimdi ona bakıyordu. Şamataya karışmadan,
alkış tutmadan, her adımda daha net görülen bir gülümsemeyle Hakan'ı
bekliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder