14 Ağustos 2012 Salı

81


Aydın otobüsüne bilet aldıktan sonra hemen evi aradım, annem açtı telefonu. Bir süredir benim için endişelenmeyi bırakmıştı, çünkü evde günlerce, haftalarca tavanı seyreden o suratsız adamın çok fazla konuşmasa da neşeli, keyfi yerinde bir çiftçiye dönüştüğünü görmüştü. Ancak bir öğlen vakti aradığımda çok endişelendi:

"Ne oldu?" diye açtı telefonu, numaramı gördüğü anda korktuğu sesinden belliydi.

"Yok bir şey anneciğim," dedim, "Aydın'da da bir çiftlik kuruluyormuş, danışman olarak oraya gidiyorum. Bursa otogarındayım, bir sesini duyayım dedim."

"Aman be oğlum, korkuttun beni. Demek Aydın'a gidiyorsun, iyi bakalım. Ne kadar kalacaksın?"

"Bilmiyorum ki, bir ay kadar sürebilir. Oradayken daha sık konuşabiliriz belki, cebim açık olacak."

"Dönüşte uğrayacak mısın eve?"

Bu soruyu bekliyordum, ama ne cevap vereceğimi bilemiyordum.

"Hiçbir fikrim yok," diye itiraf ettim, "yol üstünde olsaydı mutlaka uğrardım ama şimdi nasıl yaparız bilemedim. İstiyorsanız siz gelin, al babamı da Kuşadası'na tatile gidin mesela. Orası buraya yakın, 1-2 gün de burada kalırsınız."

"Baban dışarıda şimdi, bankaya gitti. Gelince sorarım bakalım."

Biraz daha konuştuk, ama içeriğini çok hatırlamıyorum. Aydın otobüsü kalkana kadar son iki ayda sülaledeki tüm önemli olayları anlattı bana, bir de son haftanın dedikodularını tafsilatlı biçimde, keyfini çıkararak boca etti üzerime. Otobüs kalkacağı zaman telefonda vedalaştık, Aydın-Kuşadası konusunu babamla konuşmaya söz vererek telefonu kapattı.

Çiftlikte ailesinin üzülmesi konusunda benim kadar endişelenen başkaları da vardır eminim, ama benim çiftliğe gelme kararını alırken en çok zorlandığım nokta ailemden ayrılmak oldu. Çoğu çiftlik ahalisinin aksine benim ailemle ilişkim gayet iyiydi, uzun süren depresif dönemlerimde bile onlarla kavga etmemiş, kendi başıma kalamamıştım. Birbirine bağırıp çağıran ailelerden olmadık hiç, kısacası onları bırakıp çiftliğe gelmek zor olmuştu. İlk senemi doldurduğumda babam yazdığı bir mektupta ne zaman geri döneceğimi sormuştu, ona göre çiftlik hayatı bir terapi, geçici bir durumdu. Çiftlikte mutlu ve huzurlu olmama sevindiğini ama bu işin bir de yaşlılığı olduğunu ima ediyordu. Çiftlik bize emekli maaşı verebilecek miydi?

Hiçbir zaman o kadar ileriyi düşünmediğimi ancak şimdi görebiliyorum. Hayatımın son on senesi ancak bir gün sonrasını düşünecek kadar güç bulabildim kendimde, "bir ay sonra tatile çıkacağız" dediklerinde bunu bir masal dinlermiş gibi dinler, heyecanlanmayı veya o günü iple çekmeyi beceremezdim. Sabah kalktığımda "bu günü de hayırlısıyla, kazasız belasız atlatsak" dışında bir şey düşündüğümü hatırlamıyorum. Kendime haksızlık ettiğimi düşünüyor olabilirsiniz, bazı sabahlar uyanıp masmavi gökyüzünü gördüğümde dışarı çıkmak istediğimi, pencereden gülümseyerek baktığımı hayal ediyor olabilirsiniz. İşte o hayal ettiğiniz kişi ben değilim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder