Aydın otobüsüne bilet aldıktan sonra
hemen evi aradım, annem açtı telefonu. Bir süredir benim için endişelenmeyi
bırakmıştı, çünkü evde günlerce, haftalarca tavanı seyreden o suratsız adamın
çok fazla konuşmasa da neşeli, keyfi yerinde bir çiftçiye dönüştüğünü görmüştü.
Ancak bir öğlen vakti aradığımda çok endişelendi:
"Ne oldu?" diye açtı
telefonu, numaramı gördüğü anda korktuğu sesinden belliydi.
"Yok bir şey anneciğim,"
dedim, "Aydın'da da bir çiftlik kuruluyormuş, danışman olarak oraya
gidiyorum. Bursa otogarındayım, bir sesini duyayım dedim."
"Aman be oğlum, korkuttun beni.
Demek Aydın'a gidiyorsun, iyi bakalım. Ne kadar kalacaksın?"
"Bilmiyorum ki, bir ay kadar
sürebilir. Oradayken daha sık konuşabiliriz belki, cebim açık olacak."
"Dönüşte uğrayacak mısın
eve?"
Bu soruyu bekliyordum, ama ne cevap
vereceğimi bilemiyordum.
"Hiçbir fikrim yok," diye
itiraf ettim, "yol üstünde olsaydı mutlaka uğrardım ama şimdi nasıl
yaparız bilemedim. İstiyorsanız siz gelin, al babamı da Kuşadası'na tatile gidin
mesela. Orası buraya yakın, 1-2 gün de burada kalırsınız."
"Baban dışarıda şimdi, bankaya
gitti. Gelince sorarım bakalım."
Biraz daha konuştuk, ama içeriğini çok
hatırlamıyorum. Aydın otobüsü kalkana kadar son iki ayda sülaledeki tüm önemli
olayları anlattı bana, bir de son haftanın dedikodularını tafsilatlı biçimde,
keyfini çıkararak boca etti üzerime. Otobüs kalkacağı zaman telefonda
vedalaştık, Aydın-Kuşadası konusunu babamla konuşmaya söz vererek telefonu
kapattı.
Çiftlikte ailesinin üzülmesi konusunda
benim kadar endişelenen başkaları da vardır eminim, ama benim çiftliğe gelme
kararını alırken en çok zorlandığım nokta ailemden ayrılmak oldu. Çoğu çiftlik
ahalisinin aksine benim ailemle ilişkim gayet iyiydi, uzun süren depresif
dönemlerimde bile onlarla kavga etmemiş, kendi başıma kalamamıştım. Birbirine
bağırıp çağıran ailelerden olmadık hiç, kısacası onları bırakıp çiftliğe gelmek
zor olmuştu. İlk senemi doldurduğumda babam yazdığı bir mektupta ne zaman geri
döneceğimi sormuştu, ona göre çiftlik hayatı bir terapi, geçici bir durumdu. Çiftlikte
mutlu ve huzurlu olmama sevindiğini ama bu işin bir de yaşlılığı olduğunu ima
ediyordu. Çiftlik bize emekli maaşı verebilecek miydi?
Hiçbir zaman o kadar ileriyi düşünmediğimi
ancak şimdi görebiliyorum. Hayatımın son on senesi ancak bir gün sonrasını
düşünecek kadar güç bulabildim kendimde, "bir ay sonra tatile
çıkacağız" dediklerinde bunu bir masal dinlermiş gibi dinler, heyecanlanmayı
veya o günü iple çekmeyi beceremezdim. Sabah kalktığımda "bu günü de hayırlısıyla,
kazasız belasız atlatsak" dışında bir şey düşündüğümü hatırlamıyorum.
Kendime haksızlık ettiğimi düşünüyor olabilirsiniz, bazı sabahlar uyanıp
masmavi gökyüzünü gördüğümde dışarı çıkmak istediğimi, pencereden gülümseyerek
baktığımı hayal ediyor olabilirsiniz. İşte o hayal ettiğiniz kişi ben değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder