10 Ağustos 2012 Cuma

78


BÖLÜM 7

"Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu."
Oğuz Atay

Eğer bu çiftlikte gazete alınmıyor olsaydı sanırım tekrar yazmak aklıma bile gelmezdi, ama ne yazık ki o köşe yazısını gördüm ben de herkes gibi. Az evvel uyandığımda aklımda sadece listeyi tamamlamak vardı, ondan sonra da Bahadır Abi'den izin isteyip Pamukova'ya dönebileceğimi düşünüyordum. Neden buraya geldiğimi bile anlamakta güçlük çekiyorum, buranın ahalisinin her açıdan bizden daha iyi durumda olduğunu itiraf etmek hoşuma gitmiyor ama en azından her çiftliğin bizimki gibi birer tımarhane olmayacağını görmek hoşuma gitti. Ziraat Mühendisi veya ekoloji meraklısı herkes; uzun zamandır tarımla ilgili çalıştıkları ve bir süredir birlikte yaşadıkları için sorunsuz biçimde işlerini yürütüyorlar. Bilinçli bir tercihle bir araya gelmişler, bizim gibi kendilerini sürgünde hissetmiyorlar, burayı son sığınak olarak görmüyorlar.

Henüz çiftlik arazisindeki evlerin inşaatı tamamlanmadığından Eskihisar Köyünde kiralanan evlerde kalıyor aileler şimdilik, biz bekârlar ise çiftliğin kabası bitmiş merkez binasında uyku tulumlarında kalıyoruz. Sabah uyandığımda kapının önünde her zamankinden farklı bir kaynaşma vardı; yufka ekmeği yapılmasına rağmen Eskihisar'dan gelecek ekmekleri ve gazeteleri bekleyen benim gibi şehirlilerin her zamanki gürültüsünden çok daha fazlası uyandırdı beni. Buranın sıcağından dolayı ancak gece 2 gibi dalabilmiştim dün gece uykuya, sabahın yedisinde uyanmaya hiç de niyetli değildim aslında. Ancak kapının önündeki heyecanlı konuşmalar birden durunca uykum açılıverdi; yavaş yavaş artan gürültüye alışabiliyor insan, ama birden sessizlik olunca şaşırıyor. İçine girmeden üzerinde yattığım uyku tulumu üzerinde doğrulduğumda Bahadır Abinin sesi duyuluyordu sadece, konuşma yapmayıp bir yazıyı okuduğunu anladığımda kapıya ulaşmıştım.

Kapının önüne çıktığımda Bahadır Abi durdu ve bana baktı. Onun ardından da çevresine toplanan neredeyse otuz kırk kişinin gözleri üzerime çevriliverdi. Bir kabahat işlemiş gibi utandım birden, ama Bahadır Abi "Gel sen de dinle!" deyince kalabalığa karışıverdim. Elinde katlanmış bir gazete, okumaya devam etti. Belki öğleden sonra Sultanhisar'daki internet cafeye gidip o köşe yazısının tam metnini buraya alırım, ama bir cümleyle bize giydiriyordu adam. Uğur ben gittikten sonra bir blog açılması konusunda Hakan Abiyi ikna etmiş, blog daha ilk haftadan on binden fazla hit almıştı. Blogdaki bir yazıya sinirlenen yazar bize karşı çok ağır ithamlarda bulunup dalga geçmişti, mektuplardaki "hayatımızı değiştirmek için bize ne önerebilirsiniz?" sorularına verilen cevapların hiç hoşuna gitmediği aşikârdı.

Dinleyiciler arasında yazıdaki beceriksizce yapılmış aşağılamaları, mantıksızlıkları hatta safsataları, ithamları ve kötü sözleri dinleyip de sinirlenmeyen, hatta gülümseyen tek kişiydim; çünkü adamın kızdığı cümleler Uğur'un devrim için çizdiği yolun ilk adımlarıydı! Uğur muhtemelen beklediğinden çok daha çabuk ve hızlı bir tepki almıştı, hem de doğrudan basına yansımasını sağlamıştı fikirlerinin. Hâlâ yüzümden silinmeyen gülümsemeye bakarak, bu günlüğe ilk satırları yazdığım zamanki kadar korkmadığımı fark ediyorum şimdi olup biteceklerden; bu kadar çabuk yozlaşacağını, ayağa düşeceğini, ağızlara sakız olacağını beklemiyordum ben devrim düşüncesinin. Sanırım yanılmışım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder