23 Temmuz 2012 Pazartesi

71

“Bu neye benziyor, biliyorsun değil mi?”

“Evet,” dedi Uğur, “göle yoğurt çalmaya!”

“Ama ya tutarsa,” diye dalga geçti Bülent. “Belki de boşa korkuyormuşum ben başlattığımız dalga konusunda…”

Uğur konuşmaya devam etmedi, çünkü kulübeye yaklaşmışlardı ve Alev'in öfkeli sesi artık duyulmaya başlamıştı. Meraklı ikili adımlarını hızlandırdı, diğer evlerle kulübe arasındaki ufak tepeciği aştıklarında kulübenin önünde neredeyse hepsi ayakta duran ondan fazla kişi vardı. Roninler seyirci gibi görünüyordu, Alev'in bağırmalarına cevap Lütfiye’nin sakin sesinden geliyordu. Bülent ve Uğur söylenen sözleri açıkça duyabilecekleri kadar yaklaştıklarında hâlâ onları kimse fark etmemişti, kimse üzerinde yürüdükleri patikaya bakmıyordu ve gökyüzündeki yarım aydan başka aydınlatma da yoktu.

“Niye bu kadar şaşırıyorsunuz kızmama, onu anlamıyorum ben! Siz eskiler her şeye kendi başınıza karar vereceksiniz, kimse de itiraz etmeyecek öyle mi? Nerede kaldı konsensüs?"

Lütfiye sakin bir sesle cevap verdi:

“Sana haklısın dedik, Hakan da özür diledi, benim şaşırdığım hâlâ öfkenin dinmemiş olması.”

“Dinmez elbette, ne sanıyorsunuz? Çocuk muyum ben? Sakinleştirip evine göndereceğiniz, sonra bildiğiniz gibi işinizi yürüteceğiniz bir salak mıyım? Sizler hakkında yanlış düşünmüşüm, dışarıdaki faşistlerden hiçbir farkınız yok. Hatta daha kötüsünüz, çünkü onlar en azından dürüst…”

“Neredeyse yarım saattir içini dök diye susuyoruz,” dedi Hakan, “ama öfken azalacağına artıyor. Haklısın dedik, bundan sonra böyle konularda oylama ile karar veririz dedik, hangi konularda oylama ile karar verileceğini de birlikte belirleriz dedik, daha ne istiyorsun anlamıyorum ki… Bülent yarın gitmese memnun olacak mısın?”

“Gerçekten anlamıyorsunuz, evet. Bülent gitmeyince ağzıma bir parmak bal çalınacak ve susacağım öyle mi? Zihniyetiniz yanlış sizin! Siz yeni kurallar koyacaksınız, sonra başka yeni kurallar, on seneye varmadan ceza hukuku kitabı kadar kurallar kitabınız olacak. Ama uymaya niyetiniz yok! Şu elimizdeki bir sayfa kural da yanlış yaptığınızı söylüyor zaten, yeni kurallar neyi değiştirecek?"

Lütfiye cevap verdi bu defa:

“Burası bir katılımcı demokrasi kampı değil Alev. Bazılarınız, hatta buna Hakan da dâhil oluyor zaman zaman, burayı bir model haline getirmek istiyor biliyorum.”

“Ama…”

“Sözümü bitirmeme izin verir misin lütfen? Burası bir ilkel komünizm veya anarşizm laboratuvarı değil. Amaç asla o olmadı. Biz buraya düşünmek için geldik. Seni bilmiyorum ama Sağlık Bakanlığında hepimizin kaydı var; hepimizin ruhsal sorunları var. O sorunlardan kaçmak için geldik, düşünmek için. Neyin yanlış olduğunu anlamak için. Bunu anlayabileceğimizi hiç zannetmiyorum, ama çabalıyoruz ve sükûnet arıyoruz. O kuralları da işler çığırından çıkmasın diye ve herkes özgür olsun diye koyduk. Dışarıdaki faşistlerden elbette çok bir farkımız yok, zihinlerimizi biçimlendiren toplum o. Ben hâlâ benden küçükler lafımı dinlesin, bana itiraz etmesin istiyorum; çünkü öyle gördüm. Hakan işler hızlı yürüsün diye bir kişinin karar alması gerektiği fikrini belki diliyle reddeder sorsak, ama bilinçaltı kapitalist sistemin liderlik teorisiyle dolu. Bunları bir günde değiştirebiliriz sanıyorsan aldanıyorsun! Ben Odo değilim, olmayacağım da. Benden anca Lütfiye nine olurdu, o şansı da işkenceler yüzünden uzun zaman önce kaybettim, insanların bana dokunmasına bile izin vermiyorum. Neyse, bu konu dışı zaten. Kısacası bize sükûnet lazım! Lütfen bize bunu çok görme."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder