“Bu neye benziyor, biliyorsun değil
mi?”
“Evet,” dedi Uğur, “göle yoğurt
çalmaya!”
“Ama ya tutarsa,” diye dalga geçti
Bülent. “Belki de boşa korkuyormuşum ben başlattığımız dalga konusunda…”
Uğur konuşmaya devam etmedi, çünkü
kulübeye yaklaşmışlardı ve Alev'in öfkeli sesi artık duyulmaya başlamıştı.
Meraklı ikili adımlarını hızlandırdı, diğer evlerle kulübe arasındaki ufak
tepeciği aştıklarında kulübenin önünde neredeyse hepsi ayakta duran ondan fazla
kişi vardı. Roninler seyirci gibi görünüyordu, Alev'in bağırmalarına cevap
Lütfiye’nin sakin sesinden geliyordu. Bülent ve Uğur söylenen sözleri açıkça
duyabilecekleri kadar yaklaştıklarında hâlâ onları kimse fark etmemişti, kimse
üzerinde yürüdükleri patikaya bakmıyordu ve gökyüzündeki yarım aydan başka
aydınlatma da yoktu.
“Niye bu kadar şaşırıyorsunuz kızmama,
onu anlamıyorum ben! Siz eskiler her şeye kendi başınıza karar vereceksiniz,
kimse de itiraz etmeyecek öyle mi? Nerede kaldı konsensüs?"
Lütfiye sakin bir sesle cevap verdi:
“Sana haklısın dedik, Hakan da özür
diledi, benim şaşırdığım hâlâ öfkenin dinmemiş olması.”
“Dinmez elbette, ne sanıyorsunuz?
Çocuk muyum ben? Sakinleştirip evine göndereceğiniz, sonra bildiğiniz gibi
işinizi yürüteceğiniz bir salak mıyım? Sizler hakkında yanlış düşünmüşüm,
dışarıdaki faşistlerden hiçbir farkınız yok. Hatta daha kötüsünüz, çünkü onlar
en azından dürüst…”
“Neredeyse yarım saattir içini dök
diye susuyoruz,” dedi Hakan, “ama öfken azalacağına artıyor. Haklısın dedik,
bundan sonra böyle konularda oylama ile karar veririz dedik, hangi konularda
oylama ile karar verileceğini de birlikte belirleriz dedik, daha ne istiyorsun
anlamıyorum ki… Bülent yarın gitmese memnun olacak mısın?”
“Gerçekten anlamıyorsunuz, evet.
Bülent gitmeyince ağzıma bir parmak bal çalınacak ve susacağım öyle mi? Zihniyetiniz
yanlış sizin! Siz yeni kurallar koyacaksınız, sonra başka yeni kurallar, on
seneye varmadan ceza hukuku kitabı kadar kurallar kitabınız olacak. Ama uymaya
niyetiniz yok! Şu elimizdeki bir sayfa kural da yanlış yaptığınızı söylüyor
zaten, yeni kurallar neyi değiştirecek?"
Lütfiye cevap verdi bu defa:
“Burası bir katılımcı demokrasi kampı
değil Alev. Bazılarınız, hatta buna Hakan da dâhil oluyor zaman zaman, burayı
bir model haline getirmek istiyor biliyorum.”
“Ama…”
“Sözümü bitirmeme izin verir misin
lütfen? Burası bir ilkel komünizm veya anarşizm laboratuvarı değil. Amaç asla o
olmadı. Biz buraya düşünmek için geldik. Seni bilmiyorum ama Sağlık
Bakanlığında hepimizin kaydı var; hepimizin ruhsal sorunları var. O sorunlardan
kaçmak için geldik, düşünmek için. Neyin yanlış olduğunu anlamak için. Bunu
anlayabileceğimizi hiç zannetmiyorum, ama çabalıyoruz ve sükûnet arıyoruz. O
kuralları da işler çığırından çıkmasın diye ve herkes özgür olsun diye koyduk.
Dışarıdaki faşistlerden elbette çok bir farkımız yok, zihinlerimizi biçimlendiren
toplum o. Ben hâlâ benden küçükler lafımı dinlesin, bana itiraz etmesin
istiyorum; çünkü öyle gördüm. Hakan işler hızlı yürüsün diye bir kişinin karar
alması gerektiği fikrini belki diliyle reddeder sorsak, ama bilinçaltı
kapitalist sistemin liderlik teorisiyle dolu. Bunları bir günde değiştirebiliriz
sanıyorsan aldanıyorsun! Ben Odo değilim, olmayacağım da. Benden anca Lütfiye nine
olurdu, o şansı da işkenceler yüzünden uzun zaman önce kaybettim, insanların
bana dokunmasına bile izin vermiyorum. Neyse, bu konu dışı zaten. Kısacası bize
sükûnet lazım! Lütfen bize bunu çok görme."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder