Hilal bu fikrin eski usul olduğunu,
artık insanların bir sisteme boğun eğmemek için bir devrimci komiteye boyun eğmeyeceğini
söyledi. Suya atılan taşın, dalgalara liderlik yapma görevi ve hakkı
olmadığını, değişimin bir dalga gibi yayılacağını, insanların inisiyatif sahibi
olmazsa dalgalara katılmayacağını anlattı. Bu yüzden de dirsek temasından çok
suya atılacak taşa, taşın büyüklüğüne, hızına ve suya giriş açısına, yani
tetikleyecek olaylara odaklanmak gerektiğini söyledi.
Gamze bu fikre karşı çıktı ve başarılı
olmak için planlı hareket edebilmenin ve devrimcilerin birbirine tam olarak
güvenebilmesi gerektiğini söyledi. Gamzenin düşüncesini anlatmak için verdiği
orman örneği ses kaydından aynen deşifre edilmiştir:
“Gamze (22.15): Demek istediğimi şöyle
anlatabilirim belki. Diyelim ki bir ormandayız. 75 milyon Türkiyeli ormanın
içinde yaşıyoruz. Ormandaki bazı ağaçlara bir hastalık bulaştı ve onları kesip
ormanı kurtarmamız gerekiyor. Birileri çıkıp twitter’da: ‘Üzerinde kırmızı lekeler
görünen ağaçlar hastalıklıdır, onları imha etmemiz lazım’ dese, bunu 3 gün
içinde milyonlarca kişi okusa ve makul bulsa sizce ne olur? Orman mı kurtarılır
yoksa bir ay sonra her yer Konya Ovası'na mı döner? Hangi büyüklükteki kırmızı
lekelerin tehlikeli olduğunu bilmeyen, ağaçları nasıl imha edeceğinden emin
olmayan bir sürü insan ormana dalar. Bazısı mikrop bulaşmasın diye lekeli
ağaçları yakmaya çalışır, bazısı kesmeye çalışır. Birbirinden habersiz ormana
daldıkları için yangınlarda birbirlerini yakarlar, ağaçları kesip birbirlerinin
üzerine devirirler. Kendi elleri kesmeleri veya yakmaları da cabası.
Kurtarılabilecek ağaçları da keserler, emin olmak için turuncu lekelileri ve
üzerinde kırmızı boya olan ağaçları da keserler. Hatta ne olur ne olmaz diye
mavi lekelileri de keserler. Bazıları 'zaten bu orman kurtulmaz' diyerek komple
ormanı yakmaya çalışır, bazıları ‘bizim buralardaki kırmızı lekeli ağaçları
sadece biz kesebiliriz’ diye kendi bölgesinin sınırlarını çizmeye çalışır. Üstelik
kırmızı lekeli ağaçların tehlikesine inanmayanlar tüm bu yanlışları görüp
kırmızı lekeli ağaçları korumaya çalışırlar. Sanırım ne demek istediğimi
anlıyorsunuz. (Bir dakikaya yakın sessizlik)
Bence bizim çiftlik bu konuda bir
çözüm olabilir, zaten o yüzden geldim ben buraya. Biz Pamukova’daki 3-5 dönüm
bir alanda acemice de olsa hangi ağaçların nasıl kesilmesi gerektiğine dair bir
model oluşturabiliriz. Eğer bir gün bir taş olup denizde bir dalga yaratacaksak
bile taşın ağırlığını, hızını, ne zaman, nereye ve hangi açıyla atılması
gerektiğini çok iyi hesaplamamız lazım. Ben suya taş atmaya karşıyım, o ayrı.
Sözüm bitti."
Gamze’den sonra söz alan Hakan
ormancıların birbirini tanıması, neyi nasıl yapacaklarını bilmesi gerektiği
fikrine katıldığını söyledi. Sorunu nasıl çözeceğini öğrenen ormancı
diğerlerine bu çözümü şahsen öğretirse çevreye zarar verilmeyeceğine inandığını
ifade etti.
Onun arkasından söz alan Hilal de
orman benzetmesini beğendiğini söyledi. Aynı örnek üzerinden fikrini açıklayabileceğinden
emin olduğunu söyleyerek kendi bakış açısını anlattı, bu konuşma da ses
kaydından aynen deşifre edilmiştir:
“Hilal (22.35): Diyelim ki dediğiniz
gibi bir ormandayız. Ormandaki ağaçların bazıları mutasyon geçirdi ve çok hızlı
büyümeye, insanların kullandığı kaynakları sömürmeye ya da tüketmeye başladı.
Bu ağaçların da diyelim kırmızı lekeleri var. Yine diyelim ki bu ağaçların imha
edilmesi için bir yol bulduk, kırmızı lekeli olanların bizim için tehlikeli
olduğunu fark ettik. Bu durumda hayatı gitgide zorlaşan tüm insanları nasıl göz
ardı edebiliriz? Onlara bu ağaçlardan kurtulmaları gerektiğini söylemezsek
nasıl insanlar oluruz, aynaya nasıl bakabiliriz? Hem onların bu ağaçları kesmek
için bizden daha iyi, daha güvenilir bir yola sahip olmadığını nereden
bileceğiz? Biz bu dünyadaki en zeki 100 kişi değiliz ki! Olsak bile başka bir
yerde canı daha çok yanan bir kişi belki daha iyi bir çözüm bulabilir, 75
milyon kişi elbette 100 kişiden daha iyi bir çözüm bulur. Ormanı komple
yakmaları ve Konya Ovasına döndürmeleri riskini elbette anlıyorum, ama bu
korkuyla insanları kırmızı lekeli ağaçlara da mahkûm edemez gerçek bir
devrimci. Devrimin gücü, bence elbette, fikrin veya eylemin mükemmelliğinden
değil geniş kitlelerce benimsenmesinden gelir. Sözüm bitti."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder