7 Mayıs 2012 Pazartesi

30


BÖLÜM 3

"Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız, devrimi yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak"
Ursula K.LeGuin

Hakan “Abi” olmayı ben istemedim. Sekizlerden biri olmayı, sonra da bunca zeki, öfkeli, korkak, mutsuz, umutsuz, yaralı, yenik, kindar, mahzun, uyumsuz, dengesiz, dertli, meraklı, özgürlüğüne düşkün, kavgacı, alıngan ve en önemlisi duygusal açıdan ergen seviyesindeki kişinin hem arabulucusu, hem de dışarıya gösterdiği “yüzü” olmayı da ben istemedim. 2 yıl 16 gün önce buraya ilk geldiğimizde Hasan Abi ile Lütfiye Abla tartıştığında arayı ben yaptım. İki gün sonra, kimse bir kelime konuşmadığında ilk ben konuştum, Uğur'un deyimiyle “kendi iç sesimden” sıkılmıştım çünkü. Herkes kendi halindeydi, her biri ayrı telden çalıyordu sekizlerin; dördüncü gün sıkılıp herkes birden odun kesmeye gittiğinde onları ben engelledim. Akşamları ateş başında toplaştığımızda inisiyatifi önceleri Lütfiye Abla'ya, sonraları Hasan Abi'ye bıraktım, doğrudur, ama sabah olduğunda hangi tarlanın sürüleceğini, yağmurdan kaç gün sonra çapaya çıkılacağını ben belirledim. Birilerinin bu işleri yapması gerekiyordu, ben de o sıralar Sevda’yı düşünmemek için her işe gönüllü oldum. Yalan. Bir işe yaramak hoşuma gidiyordu, kendimi değiştirmek için bulduğum fırsat hoşuma gidiyordu. Herhangi bir konuda karar veren kişi olmak hoşuma gidiyordu. Üstelik benden başka hiç kimse idari müdürlüğe talip olmadı yanlış hatırlamıyorsam, iş bana kalmıştı. Zaman içinde müdürlükten Hakan anneliğe bile terfi ettim. Kısacası, Hakan "Abi" olmayı ben istemedim, ama bunun için kimseyi de suçlayamam.

Artık Hakan Abiyim ben. Ahalinin içindeki gençlerinin nedense çekindiği bir otorite figürü, Sevda’nın nedense âşık olduğu ve her sabah gülerek uyandırdığı bir sevgili, Bozören’deki Cuma cemaatinin sakalına bakıp “Hacı” dediği bir komşu, annemin bir türlü iş bulamamış, akıllı ama bahtsız oğluyum. Uğur ile Bülent'in bir yandan çekindiği, bir yandan da racon kesme konusunda güvendiği tek merciyim.

Sabahın köründe, angarya işler binasına geldiğimde ikisi de bir karış surat, beni bekliyordu.

“Neyiniz var oğlum sabah sabah?” dedim.

“Bu,” dedi Bülent Uğur'u göstererek, “benim çok canımı sıktı Hakan Abi. Özel bir dosyam vardı bilgisayarda, açmış okumuş!”

Uğur bu aşamada sadece sırıtıyordu.

“Ben ne yapayım?” diye şaka yollu sinirlendim Bülent’e, “ceza mı vereyim?”

“Sonra da devamına bir şeyler yazmış.” Uğur’a döndü: “Sana ne kardeşim benim yazdıklarımdan?”

“Ucu bana da dokunuyor, sana da dokunuyor Hakan Abi,” diyerek beni de konuya dâhil etmeye çalıştı. “Bizi yazıyor adam gizliden!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder