BÖLÜM 3
"Vermediğiniz şeyi alamazsınız,
kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi satın alamazsınız, devrimi yapamazsınız,
devrim olabilirsiniz ancak"
Ursula K.LeGuin
Hakan “Abi” olmayı ben istemedim. Sekizlerden
biri olmayı, sonra da bunca zeki, öfkeli, korkak, mutsuz, umutsuz, yaralı, yenik,
kindar, mahzun, uyumsuz, dengesiz, dertli, meraklı, özgürlüğüne düşkün, kavgacı,
alıngan ve en önemlisi duygusal açıdan ergen seviyesindeki kişinin hem
arabulucusu, hem de dışarıya gösterdiği “yüzü” olmayı da ben istemedim. 2 yıl
16 gün önce buraya ilk geldiğimizde Hasan Abi ile Lütfiye Abla tartıştığında
arayı ben yaptım. İki gün sonra, kimse bir kelime konuşmadığında ilk ben
konuştum, Uğur'un deyimiyle “kendi iç sesimden” sıkılmıştım çünkü. Herkes kendi
halindeydi, her biri ayrı telden çalıyordu sekizlerin; dördüncü gün sıkılıp
herkes birden odun kesmeye gittiğinde onları ben engelledim. Akşamları ateş
başında toplaştığımızda inisiyatifi önceleri Lütfiye Abla'ya, sonraları Hasan
Abi'ye bıraktım, doğrudur, ama sabah olduğunda hangi tarlanın sürüleceğini,
yağmurdan kaç gün sonra çapaya çıkılacağını ben belirledim. Birilerinin bu
işleri yapması gerekiyordu, ben de o sıralar Sevda’yı düşünmemek için her işe
gönüllü oldum. Yalan. Bir işe yaramak hoşuma gidiyordu, kendimi değiştirmek
için bulduğum fırsat hoşuma gidiyordu. Herhangi bir konuda karar veren kişi
olmak hoşuma gidiyordu. Üstelik benden başka hiç kimse idari müdürlüğe talip
olmadı yanlış hatırlamıyorsam, iş bana kalmıştı. Zaman içinde müdürlükten Hakan
anneliğe bile terfi ettim. Kısacası, Hakan "Abi" olmayı ben istemedim,
ama bunun için kimseyi de suçlayamam.
Artık Hakan Abiyim ben. Ahalinin içindeki
gençlerinin nedense çekindiği bir otorite figürü, Sevda’nın nedense âşık olduğu
ve her sabah gülerek uyandırdığı bir sevgili, Bozören’deki Cuma cemaatinin
sakalına bakıp “Hacı” dediği bir komşu, annemin bir türlü iş bulamamış, akıllı
ama bahtsız oğluyum. Uğur ile Bülent'in bir yandan çekindiği, bir yandan da
racon kesme konusunda güvendiği tek merciyim.
Sabahın köründe, angarya işler
binasına geldiğimde ikisi de bir karış surat, beni bekliyordu.
“Neyiniz var oğlum sabah sabah?”
dedim.
“Bu,” dedi Bülent Uğur'u göstererek, “benim
çok canımı sıktı Hakan Abi. Özel bir dosyam vardı bilgisayarda, açmış okumuş!”
Uğur bu aşamada sadece sırıtıyordu.
“Ben ne yapayım?” diye şaka yollu sinirlendim
Bülent’e, “ceza mı vereyim?”
“Sonra da devamına bir şeyler yazmış.”
Uğur’a döndü: “Sana ne kardeşim benim yazdıklarımdan?”
“Ucu bana da dokunuyor, sana da
dokunuyor Hakan Abi,” diyerek beni de konuya dâhil etmeye çalıştı. “Bizi
yazıyor adam gizliden!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder