“Gençliğin yeni liderleri” gibi muğlak bir başlık
atmışlardı habere, ama haberi okudukça gazetecinin olayın farkında olduğunu
anlamak mümkündü.
Üç liderden biri, 17 yaşındaki Murat’tı. Türkiye’de
yazılmış ve benzersiz olduğu iddia edilen ücretsiz bir tarayıcı oyununda
“kitleleri” ardından sürüklüyordu (biz elbette oyunu da duymamıştık). Nedense
“come-together” gibi İngilizce bir adı vardı oyunun, ama içeriği gerçekten de
ilginçti. Bir sürü tarayıcı oyununda tüm oyuncular birbirini yenmeye, üzerine
yerleştirildikleri arenada sağ kalmaya çalışıyorlardı ve sürekli birbirleriyle
savaşıyorlardı. Bu oyunda ise bir Leviathan vardı, çok güçlü ve zeki bir
oyuncu. Oyuncuların tek başlarına asla yenemeyecekleri bir düşmandı; herkesin
100 askeri varken onun yüz binlerce askeri ve sonsuz gibi görünen kaynakları
vardı. Oyuncular bir süre birbirlerine saldırıp, oyundaki en güçlü ikinci adam olmayı
denemişti; ondan sonra da Leviathan’ı tepeleme hayali kurmuşlardı. Ama Murat
kısa sürede birlikte hareket etmezlerse asla başaramayacaklarını fark etmiş,
çevresindekileri oyunun forumunda örgütlemişti. Leviathan’ın forumu okuması
yasaktı, oyuncular bunun büyük bir avantaj olduğunu fark ettiler. Sonunda Murat
hem büyük bir siyasetçi, hem de başarılı bir komutan olduğunu ispatlamış,
oyunun dokuzuncu ayında düşmanı yenen orduyu kurmuştu.
Çocuğun yaptığını küçümseyenler için şunu
söylemeliyim, toplam yetmiş bin oyuncudan on iki bin tanesini tek bir ordu
kurmaya ve onun komutasına devretmeye ikna etmişti. Bir sürü öfkeli, laf
dinlemez, uzlaşmayı bilmez ergenden bir ordu kurmuştu! Bir yandan lisede
okumaya (daha doğrusu okur gibi yapmaya) devam ederken günde 3-4 saatini oyuna
ayırmış, insanları ikna etmek için forumda ciddi tartışmalara girerken diğer
yandan da Leviathan’ın ileri karakollarını, bölge valilerini tepelemiş ve
insanların etrafında toplanmasını sağlamıştı.
Leviathan’ı yendiğinde oyunu yazan şirket yeni
Leviathan olması için ona 50.000 dolar önermiş, ama o reddetmiş ve şirketten
çok daha güçlü bir Leviathan bulmalarını istemişti. Şimdi eskisinin tam 20 katı
güçlü yeni rakibini tepelemenin yollarını arıyordu.
Murat’ın okuldaki hocalarıyla ve ailesi ile görüşen
gazeteci, Murat’tan başka herkesin olup bitene çok şaşırdığını görmüştü.
Hocaları Murat’ın derslerle ilgilenmeyen, başarısız bir öğrenci olduğunu
söylüyorlardı. Arkadaşları için fazlasıyla sıradandı; onu tanımlayacak bariz
bir sıfat bulamıyorlardı. Akıllı değildi, aptal değildi, kavgacı değildi,
dalgacı değildi, sosyal değildi, asosyal değildi. Babası ona inanmadığını,
hatta derslerini aksattığı için üç gün bilgisayarını sakladığını söylüyordu.
Ama Murat’ı forumdan tanıyanlar onun 30-35 yaşlarında, beyaz yakalı bir
profesyonel olduğunu düşündüklerini, haberlerde gördüklerinde inanamadıklarını
anlatıyorlardı.
Murat artık çok ünlüydü ama medya figürü olmaya yatkın
değildi. Gazetedeki habere göre bazı sorulara kısa yanıtlar vermiş, birçoğunu
da geçiştirmişti. Hayattaki amacını bilmiyordu, üniversite sınavında başarılı
olacağına inanmıyordu. Okuldan nefret etmiyor, politikadan anlamıyordu. Ama
oyundan bahsederken gözleri parlıyor, heyecanını başkalarına da geçirmeyi
beceriyordu!
İkinci genç lider ise 29 yaşında Emel adlı bir
avukattı. Kedi seviyordu. Ama gerçekten seviyordu. Orada burada resim
paylaşmanın, evine hayvan doldurmanın bir çözüm olmadığını fark ettiğinde ne
yapabilirim diye düşünmüştü. Bir arkadaşı “sosyal medyada her paylaşılan kedi
resminden 1 lira alsak tüm sokak hayvanları kurtulur” dediğinde aklına bir
fikir gelmişti (ya da kendisi bu kadar basitmiş gibi anlatıyordu).
Hayvan sevenlerin sokaktaki tüm hayvanları kurtarmak
istediğini, ama bu konuda çalışan hiçbir kuruma zerre kadar güvenmediğini
görünce bu durumu düzeltmeye karar vermişti. Zavallı hayvanları tek tek
kurtarmaya çalışmak çok verimsiz ve çok pahalı bir işti, sokaktan bir kedi alan
kişi o kediyi kurtarsa da büyük resmi değiştirmiyordu. On bin tane dernek, yüzlerce
barınak, bir sürü belediye tesisi. Bunların hepsi mi berbattı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder