BÖLÜM 8
Bir insanın “herşey
yapılabilir” ilkesine inanıp buna göre hareket
edebilmesi için,
kendisinin bir y ü z ü o l d u ğ u n u unutması,
kişi olduğunu ve
karşısında kişilerin bulunduğunu unutması
gerekir.
İoanna Kuçuradi
Her şeyi bizden mi bekliyordunuz? Bir tepenin ardında
yüz kişi bir araya geldik diye ülkenin kaderini mi değiştirecektik? Şaşarım
size. Öyle olmadı elbette.
Bülent Sultanhisar’a gittikten birkaç gün sonra
planımı yürürlüğe koydum Hakan abinin de izniyle, bu kadarını anlamış
olmalısınız. Çok eski, hatta küflenmiş sayılabilecek, bayat, işe
yaramayacağından herkesin emin olduğu bir öneri attım ortaya. “Tasarruf edin”
dedim yazdıklarımı okuyanlara, “tasarruf edin ve kendi paranızın üzerindeki hâkimiyetinizi
geliştirin. Madem artık paradan başka ‘geçer akçe’ kalmadı bu dünyada; neden
hepsini harcayasınız ki? Neden gücünüzü arttırmayasınız ki?” Buna benzer bir
sürü laf. İnsanlara gelirlerinin %5 veya %10’unu biriktirmelerini, biraz para
toparladıklarında da hemen bunu harcamamalarını önerdim. “Elinizde en az altı
aylık geliriniz birikene kadar bekleyin” dedim, “Bekleyin ve bir bankadaki
sanal bir hesapta, sanal bir rakam olarak duran paranızın sizi ne kadar
özgürleştirdiğini görün! Bir süre sonra nasıl daha dik yürüyeceğinizi, nasıl
daha mutlu ve umutlu hissedeceğinizi görün.”
Hiçbir şey olmadı elbette. Makroekonomik dengeleri bir
ayda değiştirebileceğimi mi düşünüyordunuz? İki gazetede iki yazı, sosyal
medyada biraz geyik, postacının kan ter içinde getirdiği mektuplar içinde
birkaç fazladan mektup. İnsanlara sadece birikmiş parayı ve onun getirdiği gücü
değil, yaşadıkları ve memnun olmadıkları
için söylendikleri hayatın bir alternatifi olduğunu da gösterecek bir yol
gösterdiğimde dünyayı, en azından ülkemi değiştirmeyi umduğum doğrudur ama
kolay olacağını düşünmedim hiç. İçinde kaybolunacak kadar büyük bir ormanda,
yağmurun ortasında bir kibrit çaktım. Sonra bir tane daha çakacağım. Sonra bir
tane daha. Birkaç kişi kibritin ışığına, birkaç kişi sesine gelecek; sonunda
kibritlerden biri bir ateş yaksa bile bir orman yangını değil ufak bir kamp
ateşi elde edeceğim belki. O kadar.
Ama zamanın ruhu çok acayip oyunlar oynuyor bize. Değişimin
zamanı geldiğinde bir sürü insan elinde bir kibritle, çakmakla veya meşaleyle
beliriveriyor.
Ben dünyayı değiştirecek sihirli sözler ve planlar
ararken üç kişi çıktı ortaya. Bizim kamptan değillerdi, gerçek dünyada
yaşıyorlardı ve binlerce insanı peşlerinden sürüklüyorlardı.
Gazete okumayıp televizyon seyretmediğimiz, sosyal
medyada binlerce paylaşımı takip etmediğimiz gibi yeni trendleri ancak ana
haberlere çıkıp emekli amcaların, Pamukova köylülerinin, benzincideki dünyadan
kopmuş adamların bile haberi olduktan sonra öğreniyorduk. Mektuplar
diyeceksiniz, ama mektuplarında herkes o kadar meraklıydı ki kendi derdini dökmeye,
kimse bize memleketin ahvalini anlatmıyordu. Bülent uzaklarda, adını bile
yazmadığı (ama bana telefonda söylediği) bir kıza âşık oluyordu, Hakan abi
evlilik hazırlığındaydı, Osman abinin daha “ciddi” işleri vardı. Bu üç kişi bir
araya gelip ana haberleri gezmeye başlayıncaya kadar var olduklarından
haberimiz yoktu.
Traktörler için motorin almaya giden Hakan abi bir gün
bir gazeteyle geldi. Yüzünde bir gülümseme, hiçbir soruya cevap vermeden
Lütfiye ablanın yanına gitti. Ancak onlar okuyup yeterince eğlendikten sonra
okuyabildim ben de haberi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder