23 Ocak 2015 Cuma

88

BÖLÜM 8

Bir insanın “herşey yapılabilir” ilkesine inanıp buna göre hareket
edebilmesi için, kendisinin bir  y ü z ü   o l d u ğ u n u unutması,
kişi olduğunu ve karşısında kişilerin bulunduğunu unutması
gerekir.

İoanna Kuçuradi


Her şeyi bizden mi bekliyordunuz? Bir tepenin ardında yüz kişi bir araya geldik diye ülkenin kaderini mi değiştirecektik? Şaşarım size. Öyle olmadı elbette.

Bülent Sultanhisar’a gittikten birkaç gün sonra planımı yürürlüğe koydum Hakan abinin de izniyle, bu kadarını anlamış olmalısınız. Çok eski, hatta küflenmiş sayılabilecek, bayat, işe yaramayacağından herkesin emin olduğu bir öneri attım ortaya. “Tasarruf edin” dedim yazdıklarımı okuyanlara, “tasarruf edin ve kendi paranızın üzerindeki hâkimiyetinizi geliştirin. Madem artık paradan başka ‘geçer akçe’ kalmadı bu dünyada; neden hepsini harcayasınız ki? Neden gücünüzü arttırmayasınız ki?” Buna benzer bir sürü laf. İnsanlara gelirlerinin %5 veya %10’unu biriktirmelerini, biraz para toparladıklarında da hemen bunu harcamamalarını önerdim. “Elinizde en az altı aylık geliriniz birikene kadar bekleyin” dedim, “Bekleyin ve bir bankadaki sanal bir hesapta, sanal bir rakam olarak duran paranızın sizi ne kadar özgürleştirdiğini görün! Bir süre sonra nasıl daha dik yürüyeceğinizi, nasıl daha mutlu ve umutlu hissedeceğinizi görün.”

Hiçbir şey olmadı elbette. Makroekonomik dengeleri bir ayda değiştirebileceğimi mi düşünüyordunuz? İki gazetede iki yazı, sosyal medyada biraz geyik, postacının kan ter içinde getirdiği mektuplar içinde birkaç fazladan mektup. İnsanlara sadece birikmiş parayı ve onun getirdiği gücü değil, yaşadıkları ve memnun olmadıkları için söylendikleri hayatın bir alternatifi olduğunu da gösterecek bir yol gösterdiğimde dünyayı, en azından ülkemi değiştirmeyi umduğum doğrudur ama kolay olacağını düşünmedim hiç. İçinde kaybolunacak kadar büyük bir ormanda, yağmurun ortasında bir kibrit çaktım. Sonra bir tane daha çakacağım. Sonra bir tane daha. Birkaç kişi kibritin ışığına, birkaç kişi sesine gelecek; sonunda kibritlerden biri bir ateş yaksa bile bir orman yangını değil ufak bir kamp ateşi elde edeceğim belki. O kadar.

Ama zamanın ruhu çok acayip oyunlar oynuyor bize. Değişimin zamanı geldiğinde bir sürü insan elinde bir kibritle, çakmakla veya meşaleyle beliriveriyor.

Ben dünyayı değiştirecek sihirli sözler ve planlar ararken üç kişi çıktı ortaya. Bizim kamptan değillerdi, gerçek dünyada yaşıyorlardı ve binlerce insanı peşlerinden sürüklüyorlardı.

Gazete okumayıp televizyon seyretmediğimiz, sosyal medyada binlerce paylaşımı takip etmediğimiz gibi yeni trendleri ancak ana haberlere çıkıp emekli amcaların, Pamukova köylülerinin, benzincideki dünyadan kopmuş adamların bile haberi olduktan sonra öğreniyorduk. Mektuplar diyeceksiniz, ama mektuplarında herkes o kadar meraklıydı ki kendi derdini dökmeye, kimse bize memleketin ahvalini anlatmıyordu. Bülent uzaklarda, adını bile yazmadığı (ama bana telefonda söylediği) bir kıza âşık oluyordu, Hakan abi evlilik hazırlığındaydı, Osman abinin daha “ciddi” işleri vardı. Bu üç kişi bir araya gelip ana haberleri gezmeye başlayıncaya kadar var olduklarından haberimiz yoktu.


Traktörler için motorin almaya giden Hakan abi bir gün bir gazeteyle geldi. Yüzünde bir gülümseme, hiçbir soruya cevap vermeden Lütfiye ablanın yanına gitti. Ancak onlar okuyup yeterince eğlendikten sonra okuyabildim ben de haberi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder