29 Mart 2012 Perşembe

3

Bu durumun çiftlik sakinleri arasında neden olduğu sevinci anlamlandırmakta zorlanıyordum. Tamam, benim korkumu paylaşmıyor olmaları belki de normaldi, hiçbiri benim gibi eğilim tasarımı ve yönetimi konusunda tecrübeli değildi neticede. Ama neden bu kadar mutluydular yeni çiftlikle kurulacak diye? İdeolojisini, en azından dünya görüşünü sağlam biçimde temellendirmiş bir parti değildik ki kalabalıklaşıp iktidara yürüyelim; bir fikri pazarlamıyorduk ki kapımıza gelen her kişiyle biraz daha zengin olalım; kafamızda dolaşıp duran düşünceleri doğru düzgün ifade edemiyorduk ki kalabalıklaştıkça doğruyu bulduğumuzu, haklı olduğumuzu görüp sevinelim.

Ama bu sabah anladım bu sevincin nedenini, bu satırları yazmaya da ancak gerçeği görünce karar verdim. Bazılarımız, hatta ben dâhil birkaç kişi dışında neredeyse hiç kimse, bu yaptığımız şeyden emin değilmiş meğerse. İçlerinde "Lan ben deli miyim? Ne işim var burada!" diyen bir ses varmış ve diğerleri tarafından, çoğunluk tarafından onaylanmaya ihtiyaç duyuyorlarmış. Daha belli belirsiz bir manifesto yazabildik, o da ne düşündüğümüze, kendimize dair neler keşfettiğimize veya hayatımızı nasıl anlamlandırdığımıza dair bir kutsal kitap, bir müjde, bir yol haritası olmaktan çok uyacağımız genel kuralları ortaya koyan birkaç sayfalık bir metin. Aşağıya aynen alıyorum bu metni:

“Biz hayatının dizginlerini elinden kaçırdığı için mutsuz olan insanlarız. Dolaylı veya dolaysız olarak nasıl evlerde oturacağımıza, neye para harcayacağımıza, zamanımızı nasıl geçireceğimize ve neyle mutlu olacağımıza bizim adımıza karar verilmesinden, hayatın akışına anlamsızca kapılıp sürüklenmekten bıktık. Kurulan sosyal, politik ve ekonomik sistemlerin alternatifsiz olduğunun söylenmesinden bıktık. Yapabileceğimiz tercihlerin birileri tarafından iki seçeneğe indirilmesinden bıktık. Her bir üyesi mutsuz olduğu halde varlığını devam ettiren bütün kümelerden, gruplardan, yapılardan, hiyerarşilerden bıktık. Var olan bu durum içinde kendimizi oyalamaktan, ruhumuzda açılan yaralara pansuman yapmaktan ve geçici çözümlerden bıktık. Üstelik bu saydıklarımızı değiştirmek için ne yapmamız gerektiğine dair en ufak bir fikrimiz yok!

Yamalı bohçaya benzer bu düzeni nasıl değiştireceğini düşünmek yerine her yırtılan yere bir yama uyduran zihniyetin bizi getirdiği hal ortadadır, hepimiz bir biçimde sakatlandık. Biz yama uydurmak, komşunun yamasına özenmek, güçsüzün yamasını çalmak yerine yeni bir kumaş dokumak gerektiğini düşünüyoruz. Hayatımızın temeline oturttuğumuz her şeyi tek tek sorgulamak istiyoruz. Bu kumaşı dokuyamayacağımızı biliyoruz, ama bunu denemek bize geçici çözümlerden çok daha anlamlı geliyor. İnsanoğlunun kültür adına yarattığı her eseri, her düşünceyi tartışmak istiyoruz. Sonuna kadar.

Bunu yapmanın en kolay yolu olduğundan kendimizi diğer insanlardan izole etmeye karar verdik. Mümkün olduğu sürece ve biz hazır olana kadar:

· Sizlerle mektuplaşmak dışında iletişim kurmayacağız, kendi beslenmemizi kendimiz sağlayacak, kendi suyumuzu içecek, kendi tarımımızı yapacağız.

· Fotoğraf çektirmeyecek, röportaj vermeyeceğiz.

· Parayla hiçbir mal ve hizmet satın almayacak, ürettiğimiz hiçbir metayı satmayacağız.

· Doğaya da zarar vermeyeceğiz, diğer insanlara da. Elbette birbirimize de. Sağlıkla ilgili konularda çağdaş tıptan faydalanmaktan vazgeçmeyeceğiz.

· İçinde bulunduğumuz ülkenin devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumuzdan, bu bağın tüm gereklerini seve seve yerine getireceğiz. Vergimizi verecek, yasalara uyacak, askerlik görevini yapacağız.

· Mahremiyetimizi korumak için kanunların izin verdiği çerçeveyi asla aşmayacağız, güvenliğimizi sağlaması için devlete güvenmekten başka bir önlem almayacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder