28 Mart 2012 Çarşamba

2

***

Dışarıda, odamın kapısının hemen dışında büyük bir fırtına kopuyor. Herkes mutlu, herkes sevinç içinde görünüyor. Nadiren yapıldığı üzere içkiler içiliyor, müzikler çalınıyor bazen, insanlar birbirlerine sarılarak kutluyorlar olup bitenleri. Çılgınca bir coşku, içkiden değil başarıdan sarhoş insanların neşesi beni daha da fazla korkutuyor. Neyi başlattığımın, daha doğrusu neyi tetiklediğimin farkında olan ben şu lanet olası cümleyi tekrarlamaktan, arada titreme nöbetleriyle boğuşmaktan ağlamaya bile vakit bulamıyorum. Dışarıdakilere bir oyun, bir zafer, bir devrim gibi gelen şeyin ardından ne takibatlar geleceğini, nasıl kan akacağını, nasıl bir kaos olacağını sadece ben görüyorum.

İlk günlerde uyarmaya çalıştığım herkes bana boşuna paniğe kapıldığımı, yeni bir düzenin kurulmakta olduğunu, elbette bazı sancılar çekileceğini ama her şeyin iyi gideceğini söyleyip durdular. Bazıları da fazla iyimser olduğumu, hareketin birkaç “şube” (onların deyimiydi bu) açmasının hiçbir kayda değer sonuç yaratmayacağını, bugün bizimle ilgilenen sosyal medyanın birkaç hafta sonra yeni bir konuya odaklanacağını, hareketin en fazla modern hayattan bunalanlara bir sığınak sunabileceğini söylediler. Ne bu ülkenin ne de dünyanın düzenini değiştiremeyeceğimizden çok eminlerdi.

Ben de söylenmeyi bıraktım. Oturup olup biteni yazmaya karar verdim. Bu satırları benden başka kim okuyacak bilmiyorum ama okuyucunun hikâyenin sonunu görebilmesi için elimden geleni yapacağım. Kafam çok karışık, vicdanım rahatsız, korkum dağlardan büyük.

İki gün önce, yani hareketin manifestosu yayın organlarına gönderildikten 3 ay sonra, Pamukova’nın göbeğindeki bu kamp kurulduktan 2 yıl 15 gün sonra, Lütfiye abla kardeşi Osman abiye bu çiftliği kurmak istediğini söyledikten neredeyse 7 yıl sonra iki ayrı grup geldi çiftliğe. Bir grup, gözlerinden akan uykuya ve hareketlerinden okunan yorgunluğa rağmen yüzlerindeki heyecanı koruyan 5 kişi, Fatsa'dan gelmişti. Uzun zamandır bizim tarafımızdan yazılan mektupları yayınlamak dışında çok da büyük bir foruma ev sahipliği yapan bir internet sitesinin en aktif kullanıcıları arasında olan bu beş Fatsalıdan bazıları Lütfiye abla gibi akıl hastalığı tedavisi görmüş, Ünye Akıl Hastanesinde uzun süre kalmıştı. Aralarında topladıkları parayla aldıkları 10 dönümlük bir arazide "şube" açmak istiyorlardı!

Diğer grup ise sürdürülebilir ve organik tarım konusunda çalışan, birkaç yıldır Aydın’ın Sultanhisar ilçesinde genişçe bir çiftliği ekolojik yöntemlerle işletmeye çalışan genç ve idealist ziraatçılardı. Sözcülük görevini üstlenen Bahadır’ın dediğine göre “Neredeyse bir komün" oluşturmuş olan bu grup da "şube” olmaya talipti!

İnternetteki forumda dalga geçen, küfür eden, Mason-Yahudi-Komünist-Ateist-İslamcı olduğumuzu ima ve hatta ilan eden, kim olduğumuz merak edip bilgi edinmeye çalışan, komünler hakkındaki bilgisiyle (!) hava atmaya çalışan, sevgili arayan on binlerce üye arasında umut arayan üyeler kısa süre sonra birbirini bulmuştu. Ellerinde fırsat olan bu iki grup dışında yakın zaman içinde kapımıza geleceğini söyleyen, para bulmaya çalışan, arsa arayan gruplar ve annesinin ağlaması kesilince çiftliklerden birine girmeye yemin eden, Pamukova’ya gelmek için emekli ikramiyesini bekleyen, yakınlarda bir çiftlik kurulması için yalvaran, öğrencilerin yaz aylarında gerekirse stajyer olarak kabul edilmesi gerektiğini savunan onlarca insan vardı daha. Bahadır'ın dediğine göre genel forumda tanışıp bu konuda ciddi olanlar tarafından kurulan gizli bir forum daha vardı ve gerçek hevesliler orada toplanıyordu. Fatsalılar ve Sultanhisarlılar orada tanışmış, uzun süre tartışmış ve aynı günde buraya gelmeye karar vermişlerdi. Onların olumlu haberlerle dönmesini bekleyen kişilerin sayısı da az değildi; en az dört grup daha vakıf veya dernek kurarak kısa zaman içinde buraya gelmeyi planlıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder